Menu

05.30 Yazısı.. (Bu yazı için uyumadım be!!) “Yat Geber”

Koskoca sevgi denizindeki, çorak bir sevgisizlik adasıydım.. Güzelim düzlük ovaları çevreleyen karamsar sıradağlardandım.. Gecenin beşinde, kek yiyerek yazma cesaretini nereden buluyordum?.. Ve herkes uyurken..

Büyük şehirlerden nefret ediyorum.. Evet ben uzaklaşmışım insanlardan.. Yabancılaşmışım.. Ama üzüldüğümü söyleyemem.. Metrodaydım ve iki kadın işyeri muhabbetlerini bitiremiyorlardı.. Saat 23.34.. Ve metroda aslında ne iyi bir şef olabileceğini anlatan bir salak ve onu dinleyen öbür kuşbeyinli.. Heyy dedim heyy.. Ölmüşsünüz siz.. Gidin mezarlık bulun kendinize.. Bu ölümden de beter.. Ama birçoğu böyle.. Derece,kıdem,makam.. Hey dedim heyy.. Güldürmeyin beni..

Büyük şehirlerin bir özelliği de ulaşımın çeşitliliği ve sinir bozan bekleme durumları.. Aslında buralarda yaşasam çok fena şehir bilimcisi olurum.. Buluşacağım arkadaşımı gözlem yapma uğruna beklettim.. İnsanlar acayip, ajana benzeyen bir halim mi var yoksa çok farklı mı bakıyorum? Her ne haltsa.. Ne diyordum? Konuyu epey saçtık.. Ulaşım çeşitliliği.. Metrodan iniyorsun otobüse, oradan vapura.. Deli gibi.. Ben aktarma yaptığımda kendimi çocuğa, vasıtaları ise lunaparktaki araçlara benzetiyorum.. Oyun gibi değil mi? Neyse..

Bir yaşlı delikanlının yanına oturdum otobüste.. Eski deri bir ceket.. Çok sağlam bir göbek ve kıpkırmızı yanaklar.. Sağlam bir bıyığa da sahip ihtiyar.. İyi içicilerden.. Her haliyle anlıyabiliyorsun.. Biraz kendimi gördüm onda.. Ama biliyorum öyle devrimci bıyıklara sahip değilim.. Bu da benim talihsizliğim.. İneceği durak gelince müsade istedi.. Hafif ayağıma basar gibi oldu.. Önemsemedim olmamış gibi yapmayı severim.. Durakta indikten sonra koşar adım evine yöneldi.. Ondan o çevikliği beklemiyordum.. Üç ihtimal var.. Ya evde patron bekliyordu, ki bu ciddi birşey.. Evde patron varsa sabah akşam kravatlı gezmiş hissine kapılırsınız.. Diğer ihtimal, adam fena sıkışmıştı.. Ama bence zayıf bir ihtimal.. Son ihtimal de, ne kadar dinç olduğunu sergiliyor.. Bence en güzeli sonuncusu.. Bastonu aldığımda elime, intihar ederim..

Hava boktan.. Ama sanırım çok sıcağı sevmiyorum, tabi denize girmiyorsam.. Denize girmek istiyorum.. Zihnimi, derdimi, kederimi kusmak.. Denizin içinde bir kapıdan başka bir yere çekip gitmek.. Bilinmezliğe kulaç atmak.. Olacak iş değil.. “Deli deli olma..”

Hanidir traş olmuyorum.. Hanidir gülemiyorum içten.. Biraz kendimden sıkıldım.. Biraz çevreden.. Biraz da hayattan.. Ama henüz ölmeyi düşünmüyorum.. Geçen fotoğraf çektim.. Biraz bisikletlere ilgi duymaya başladım.. Yani onları fotoğraflamayı..

Bu günlerde Soner Yalçın’ın SAMİZDAT’ını okuyorum.. Tertibi anlatıyor.. Pisliği ve çamuru.. Haktan, hukuktan bahsediyor.. Özlemlerden ve kederlerden.. Bitirdiğimde ayrıntılı bir yazı kaleme alacağım.. Silivriye selam, Direnişe devam..

19 mayıs 2012.. 19 Mayıs 1919.. Evet yıllar geçiyor ve herşey yıpranıyor.. Eskiyor.. Bu yazı 18 yazısıydı.. 19 yazısı ertesi sabah gelecek.. Sıkı durun, sertleşeceğim.. Ve bu daha başlangıç..

KorsanKalem 19.05.12 05.30 *

*(Hava aydınlandı ve bir gram uyumadım.. Neyse ki yarın haftasonu şehir insanlarının uyuma günü.. Hafta içi sabahtan akşama düzene uyanlar, hafta sonu uyurlar yaver.. Bu böyle biline!)

Beğen