Menu

Büyük adam, küçük kadın ve sonsuz boşluk, mutsuz bir son..

kokKüçük kadın, kapıyı çekti usulca. Büyük adam, bulaşıklarla bir başına kaldı. Ve her geçen gün dağ gibi birikti o evde yalnızlık. Bulaşıkları adam yıkadı. Kadının en sevdiği bardak kırıldı. Büyük adam, salonun ortasındaki kırık kalp parçalarını süpürdü. Solgun aynalarda parlak kederi izledi bir süre. Duş aldı, düşlerinden arındı. Sokağa çıktı sonra. Bir kış günüydü. Ama o gün yazdan çalınmıştı adeta.. Simsiyah bir gözlük ve koca bir şemsiye ile sahilde yürüdü. Güvenemiyordu bu güneşe. Güvendiği ne varsa sırtından vurmuştu zaten. Dalgalandı içi, deniz ise durgundu. Birileri birilerine selam vermiyordu nedense.. Kimse konuşmuyordu. Martılar ötmüyordu..

Büyük adam, küçük bir kediyi aldı eline. Yürüdü. Koştu. Durdu. Usulca açtı kapıyı. Anahtarı her zamanki yerine asmadı, kapıyı da kapatmadı zaten.. Çıkarmadan botlarını, odasına geçti. Sert bir kahve yaptı kendisine. Kedisine ise yarım litre sütü bir yoğurt kabına boşalttı.  Herkes umduğunu değil, bulduğunu kabul etmişti. Zaten büyük adam hayatındaki her şeyi kabul etmişti. Hiç itiraz etmeden bu günlere gelmişti. Her zamanki gibi, her şey bir anda olmuştu.

Sonra bir gün küçük kadın, kendinden beklenmeyecek büyük adımlarla geri geldi eve. Kapı açıktı, korktu.  Ürkek adımlarının ardından; büyük adam ve küçük kedinin bulunduğu garip odaya geldi. Kediyi, dağınıklığı, büyük adamın ayağındaki botları, odanın içine sinmiş sigara dumanını ve boş içki şişelerini gördü. Küçük kadın çok titizdi ve kedilerden de hiç haz etmezdi. Büyük bir çığlık attı o vakit.. Büyük adam güldü. Küçük kadın geri dönmenin büyük bir düşüncesizlik olduğunu anladı. Derhal gitmeliydi bu tımarhaneden..  “Gidiyorum!” dedi küçük kadın. “Zaten gitmemiş miydin?” dedi büyük adam.. “Geri dönmüştüm.” dedi küçük kadın..  “Küçük kadın..” dedi büyük adam.. Küçük kedisini okşuyordu aynı zamanda.. “Küçük kadın; koskoca yüreğimi doldurmuştum ben seninle.. Tüm düşlerimi seninle ete kemiğe büründürmüştüm. İçkiyi senin için bırakmıştım bilirsin. Sen gittin ya, ne küçük kaldı içmediğim ne de büyük.. Sen gittin ya ben küçüldüm. Şimdi yeniden sev desen; bu küçük adamın en büyük sevgisi ancak şu küçük kediye yeter.. Ve sen öksüz kalırsın bu hikayede.” dedi büyük adam.

Küçük kadın küçük adımlarla çıktı evden. Büyük bir sokakta bir başına yürüdü. Çevresindeki her şey büyüyordu ve sanki git gide küçülüyordu bedeni.. Yüreği daralıyordu.. Gözyaşlarını tutamadı. Ve uzun süredir ağlamadığını fark etti. Ne büyük hatalar yapmıştı. Gitmenin ne demek olduğunu işte şimdi anlamıştı. Bir evi terk etmek, bir aşktan vazgeçmekten çok farklı bir anlama gelirdi. Evi terk etmişti ama vazgeçememişti sevdiğinden. Şimdi ise, büyük adam vazgeçmişti aşkından. Sevmekten.. Öyle derin bir yaraydı ki bu; bir ömür kanayacaktı.. İyileşmeyecekti hiç..

Büyük adam, küçük kadın ve sonsuz boşluk, mutsuz bir sondu..

KorsanKalem

Beğen