Menu

Garip Yaşamlar-1

koko

Kıyısında yürüdüğün uçurum kenarında tanıdım seni.. Minicik ellerin, tir tir titriyordu.. Ve ben bir an bile tereddüt etmeden sevdim seni. Hiç çelişmeden kafamdakiler, aşık oldum. O an sen düşecektin ve ardından atlayacaktım ben de.. Ya da bir hareketimle çekip alacaktım Azrail’in pençesinden seni.. Ve Azrail’in hemen yanında öpecektim dudaklarından.. Planı yapmıştım yani.. Oysa hiçbir zaman bir planım olmamıştı. Yaşa ve öl diyenlerdendim yani.. Hayat günden güne yük olmuştu bedenime ve ben hiçbir zaman sesimi yükseltmemiştim otoriteye karşı.. İşte sırf bu yüzden benden daha cesaretliydin sen..

Göz göze geldiğimiz anda attın adımını uçurumun ilk basamağına.. Dünyanın en güzel elleriydi ellerin.. Ve o an fark etmiştim bunu.. Belki de göreceğim son an diye geçirdim içimden.. Fakat bir yolunu bulup tutabildim işte.. İlk defa aşık olmuş, ilk defa bir plan yapmış ve ilk defa bir hayat kurtarmıştım. Güç bela uzanmıştık boylu boyunca yere.. Ve kokunu ilk defa içime çekmiştim. Kainatta hissedebileceğim en müthiş kokuydu bedenindeki.. Boylu boyunca yanımda yatıyordun.. Sayıklar gibi “Neden, neden aptal herif neden yaptın bunu?” dedin.. Bir şey diyemedim o an.. Arabaya bindik.. Konuşmuyorduk.. Benimle neden geldiğini bile bilmiyordum.. Ya sorusuna bir yanıt arıyordu ya da ölmek için topladığı tüm cesareti yitirmiş, bana bırakmıştı kendini..

Eve yaklaşırken, “Çok güzeldin..” deyiverdim.. “Ölmeyecek kadar, güzel..” Hüzünlü bir gülümseme takındı yüzüne.. Ağlamaklıydı gözleri ve bu beni içinden çıkılmaz bir karmaşanın tam içine sürüklüyordu. Hayatımı dar kalıplara sıkıştırmış yaşarken, görüp görebileceğim en müthiş kadını evime götürüyordum.. Bu zamana kadar geçirdiğim onca yılın hiçbir manası yoktu geriye bakınca. Gereksizdi varlığım.. Ve ilk defa mucize olarak tanımlayabileceğim bir şey oldu ve hayatım tamamıyla değişti.

Yatacağı yeri ayarladım. Tabi ki de kendi odamı vermiştim Ona. Benim rahat etmem mühim değildi. Uyumasam bile olurdu. Gözlerine baktığım o kadını, ömrümün sonuna dek sırtımda bile taşıyabilirdim. Türlü türlü kelimelerin yönettiği çeşit çeşit yorumlar geçiriyordum kafamdan. Bir yandan ısıttığım tarhana çorbasını karıştırıyordum. O an, tarhanayı sevip sevmediğini bilmediğim geldi aklıma. Garip bir endişe duydum ve oturduğu odaya gidip, “Tarhana çorbası var, ısıtıyorum ama sever misin? Sevmiyorsan eğer, hemen başka bir çorba yapayım.” dedim. Sıcak bir gülümseyişle “Tarhanayı kim sevmez ki?” dedi..

İçim ısınmıştı. İçim hiç olmadığı derecede huzur bulmuştu. Aklım almıyordu bu huzuru.. Bir insan nasıl olurda bu kadar sıcak gülebilirdi? Bir insan ölümün kıyısından dönüp nasıl yaşam katardı başka bir insanın hayatına? Ve çorbasını kaşıklarken, dünyanın en utangaç adamı olan ben, usul usul izliyordum Onu. Her bir kaşıkta daha iyi oluyor gibi geliyordu. Her bir kaşık yaşanılan hüzünlü ne varsa silip atıyordu içinden.. Sonra gülmeye başladı.. Deliler gibi gülüyordu, haykıra haykıra. Masadan kalkıp yanıma oturdu ve ağlamaya başladı. O vakit uzun zamandır ağlamadığım gerçeğini anımsamıştım. Hatta duygusuzun tekiydim.

Sarıldı bana.. Sımsıcak bir sarılıştı.. İpek bir mendilin tenimi sarması gibiydi. . Nice aşığın kıskanmasına neden olacak bir yakınlıkla, yüz yıllık bir aşkla sarıldı. Hissediyordum.. Kalbinin gümbür gümbür atışını, kanın damarlarındaki hareketini, yutkunuşunu, dudaklarını.. Öpüyordu beni.. Hiç öpüşmemiş olan ben, bir rüyada gibiydim.. Sanki biliyordum her şeyi.. Her şey uyumluydu ve ben dünyanın en mutlu erkeğiydim..

İlk defa bir kadına sahip olmuştum.. Ve aklımın ucundan bile geçmeyecek bir hikayeydi bu.. Ölümün ve aşkın arasında bir adım olduğunu görmüştüm.. Bir adım mesafeyle kurtarmıştım aşkımı.. Bir adımlık ömrü değerli kılmıştık..

Gece uyurken hem tedirgin, hem de huzur doluydum. Tedirgindim; yıllardır tek başıma yattığım yatağımda biriye uyumanın getirdiği sorumluluktan ileri geliyordu bu halim. Huzurluydum; uyurken hiç böyle kokmamıştı yatağım. Bu koku insanı büyüleyen, bir kere içime çektiğimde aklımı başımdan almaya yetecek olan sihirli bir şeydi.. Aşk kokuyordu, sevdiğim kadının o bembeyaz teni kokuyordu. Ve bunun için bir ömür sevebilirdim Onu..

Birlikte kahvaltı hazırladık. Sanki yüz yıldır birlikteymişçesine bir uyum vardı aramızda. Hayır, yüz yıldır birlikte bile olsak bu uyum olamazdı. Bu bağ nasıl oldu da bir anda oluştu? Biz nasıl oldu da aynı masada kahvaltı yapabiliyorduk? Aklımı bu manasız sorularla boğmayı bırakıp, kahvaltının tadını çıkardım..

Dışarıda çok sağlam bir yağmur yağıyor olmalıydı ki; sesi içeriden bile şiddetli işitiliyordu.. Çok geçmeden kapının o nadiren çalışan zili çalınmaya başladı. Masada öylece oturmuş birbirimize bakıyorduk. Ne o kalktı kapıyı açmaya, ne de ben..

Bir sesle irkildim; “Yardım edin, bir kaza oldu, lütfen yardım edin!” Uyanmıştım, hemen sağ tarafıma baktım yoktu.. Evin olabileceği her yerine bakmıştım, ne kendisi ne de kokusu evdeydi.. Sanki bir anda yok olmuştu.. Kapı çalmaya devam ediyordu.. Koca bir rüya görmüştüm.. Koskoca bir yalan.. Yanılgı ve değersiz hayatımın bir kere daha ispatı..

Hüzünle açtım kapıyı; gözlerimin içine bakıyordu, sırılsıklam elbisesi vücudunu bir kılıf gibi sarmıştı. Göğüs uçları adeta dünyanın en mükemmel noktalarıydı. Gözleri gözlerimden bir an olsun ayrılmadı, korkmuştu. “Bir kaza oldu.” dedi titreyerek. Üzerine kalın giysiler verdim ve gözlerinin içine bakıp “Seni Seviyorum” dedim.. Şaşırdı..

Garipti her şey; rüyalarım, yaşamım ve insanların yaşadığı hayatlar. Bir kere olsun fırsat verilmemiş milyonlarca insan var ve ben bu milyonların sadece bir tekiyim. Yaşamın her zorluğuna katlanıp, sonucunda yine aynı yerde olmanın adil olmadığına inanıyorum. Yok olan nice hayatın, nice gereksiz telaşa sokulduğunu gözlerimle gördüm. Bedenlerimizin öldüğü bir dünyada, akıllarımızın yaşam savaşı vermesi gerekmiyor mu? Oysa insanlar önce akıllarına sokuyorlar mikropları ve kurtuluyorlar istenmeyen bir bebek gibi akıllarından. Sonra yaşanmışlıkların bir anlamı olmadan, kaldırımda yürüyorlar yağmurlu ve soğuk günlerinde dünyanın.. Aptal gibi görünüyorlar, basit bir moron gibi! Gereksiz görülen tüm hayvanlardan daha gereksiz bir bencil gibi görünüyorlar.. Çok yazık!

KorsanKalem 01.02.2014 20.20

Beğen