Menu

İsimsiz bir yazı…

İşin üzücü yanı ne biliyor musun? Günler, biz olsak da olmasak da geçiyor. Ve bunu bildiğimiz halde, mutluluk palavralarına sarılıyoruz inatla. Boş sevda vaazları verip hüngür hüngür ağlıyoruz. Ölümlerin çok basit nedenlerden olduğunu bildiğimiz halde, her gün medyanın uzun yaşam sırlarını keşfetmeye çabalıyoruz. Yüzümüzdeki kırışıklıkları, saçımızdaki akları saklama yollarımızı bulmuşuz ve çevremize genç imajı verdiğimizi düşünerek ama buna içten inanmayarak gülümsüyoruz.

Evet, aşklar yaşıyoruz; çok eşli ve çok sesli… Namusun ve sevdanın ne olduğu konusundaki değer yargılarımızı bir kenara bırakırsak eğer; erkekler de kadınlar da ikiyüzlü… Oysa bilindik tüm hikâyeler olmasını istediğimiz türdendir. Olduğundan değil…

Uyku düzenlerime yeni ayarlar veriyorum, şu kâbus dolu geceleri yaşamamak için! Keşke öyle bir hak tanısalar… Ömrümce uyumayı yeğlerdim, belki de hiç uyumamayı! İki farklı uç yaşadıklarım. Şaraptan öncesi ve şaraptan sonrası… Hayyam’ı düşünerek kaç kişi içmiştir acep şu zamana kadar? Ben her içişimde beynimin bir köşesindeki rubaisini söylerim hemen:

“Dert içinde sevinci, bul da yaşa
Haksız düzende, haklı ol da yaşa
Sonu nasıl olsa yokluk dünyanın
Varından yoğundan kurtul da yaşa”

Güzel değil mi? Bir ayyaştan beklenmedik bir çıkış! Oysa ayyaşlar ve deliler çözmüştür dünyanın gerçek yüzünü! Ve davranışları bu yüzdendir, hayattan istedikleri başrol değildir onların! Çünkü bilirler; hayat, gayet iyi reyting alan bir dizidir ama beş kuruşluk değeri yoktur yüreklerde!

Beğen  
Sonraki Yazı