Menu

Konuşan ben değildim ve dublörüm henüz daha bir çocuktu…

23394_10151275606824733_1945484182_nÖyle kederli bir tutarlılıkla izlerken denizi; ki ben tutarlı bakarım genellikle, tutarsızlığım bizzat kendi küçük hikayemdedir. Denize ve gökyüzüne baktığımda gördüklerim; bulutların ve sert dalgaların dışında, insanlığın bu değerli şeyleri nasıl olup da paylaşamadığını sorgulamama neden olur. Hiç bir sorgunun ardından bir yargıya ulaşamam genellikle… Ve genel geçer fikir akımlarının çöplüğüne dönmüş bu gezegende edebiyattan başka tutunacak dalımın kalmadığı bilinci oluşur. Bir denizin bile söylemeye çalıştığı onca şey varken, silahların bekçiliğini yapmaktan kaçınırım…
 
Gidilecek yollarımız varsa gideceğiz ve söylenecek sözleri de sereceğiz ortalık yere. Soframızda bin bir renk çiçek, soframızda bin bir kelam bulunacak. Ve saf sevgi sunacağız herkese. Ancak böyle yıkabiliriz karanlık planlarını. Zindanların pas kokan, rutubetli duvarlarını aşacağız ant olsun! Alnımıza sürmeden karayı, dimdik yürüyeceğiz ebediyen! İnsanlık onurudur şu hayattaki desturumuz ve vicdanlarımız en kaliteli navigasyonlardan daha kesinlik arz edecek sonuca erişmede. Gidilecek yol ve varılacak olan yer… Hepsi belli. Hepsi hazır ve kuşkusuz zorluklar, boynumuzun borcu. Hayat kısa da olsa umutlarımızın var olduğunu haykıracağız tüm gerçekliğimizle. Var olma mücadelesinde insanlık onurunu sırtımıza alıp, bir hamalın yüküne ortak olmamızla çözülecek her şey… Ancak bizim sırtımızda dünyanın yükü de olacak. Ve yükümüzün bilinciyle çıkacağız bu yola. Ant olsun, insandan yana olacağız! Yaşamdan ve yaşatmaktan yana duracağız! Yazdığımız sayfalar boyunca, sürecek hükümdarlığımız ve sürecek aynı zamanda yüklerine ortak olduklarımızın boyunduruğu altındaki acılarımız… Hükmeden ve hükmolunan… Düşmekten ve üşümekten korkmayacağız. Ellerimiz kırılacak yazarken. Yazmanın huzurunu ve huzursuzluğunu aynı anda hissedeceğiz. Ve aynı kederi binlerce kez deşeceğiz. Aynı acıyı defalarca bal eyleyeceğiz. Ant olsun hiçbir savaşın atlı askerleri olmayacak, her savaşta insandan yola çıkacağız ortalık yere. Ve siper olacağız mazlum insanlığın bizzat kendisine. Ölen biz olacağız. Bizi katledecekler. Onursuzluklarıyla var olduklarını sanacaklar ancak kaybedecekler! Önünde sonunda kaybedecekler!
 
Kan gölüne döndü dünya! Savaş alanına çevirdiler! Utanmadan, çekinmeden yüzlerimize yalanlarını savurdular. Adamlarını gönderdiler üzerimize. Kapalı kapıların ardında, bölüp parçaladılar, katledip onardılar yeniden… Irak, Suriye, İran, Mısır, Ukrayna, Gürcistan, Türkiye fark etmez! Bizi bize, sizi size, onları onlara kırdırdılar. Susarken utandım. Utandım yatarken geniş yatağımda. Yazarken çekindim kimi zaman! Bakarken yaşardı gözlerim. Din bezirgânlığına da ihtiyacımız yoktu bizim. Ahlak bekçilerine de… Irk kavgalarına ne gerek vardı? Ton farklılıklarına neden çizik attı ressamlar? Neden kan damladı dizelerinden şairlerin? Bunca renk varken neden griye döndü dünya? Yaşamak zorunluluğu asıldı boynumuza; ama payımıza onursuzca yaşamayı pay ettiler! Ne öyle yaşayabilirdik, ne de meydanı boş bırakıp ölebilirdik. Biz var olmayı seçtik. Var olmak ve var edebilmek için varız şimdi. Nefes almak özgürlüğünü ve gülümseyeceğimiz bir yaşam istiyoruz.  Özlüyoruz geride bıraktıklarımızı. Geride bırakılan güzel günleri özlüyoruz. Yemyeşil bir doğanın çok uzağında kalmak istemiyoruz. Doğayı kendi dünyamıza adapte etmekten ziyade; doğanın içinde var olmak istiyoruz. Çünkü doğanın ta kendisidir bizi yaşama bağlayan… Çok bir şey değil aslında… Topu topu ortalama ömrümüz ne ki? Bunca acıyla bu yılları heba etmek ahmakça olmuyor mu? Bu katliam senaryolarını yakmak gerek. Bu oyunu artık bozmak gerek! Durdurmak gerek. Ve yola çıkmak gerek, yeni bir dünya için…   
KorsanKalem 26.09.2014 15.00
Beğen