Ellerimi koyacak yer bulamıyorum. Cebime soksam anlamsız, masanın üzerine koysam fazla kalabalık oluyorum gibi geliyor. Bir sigara yaksam, ama henüz yeni söndürdüm onu da. Ellerimi kesip atsam, cinnet geçiren adamın eylemi olarak geçecek haber bültenlerinde… Ellerim, bu kalabalığın içinde bedenime...
Duvar…
Duvarın pürüzüne aldırış etmeden, çerçeveyi gözüme hoş gelecek bir şekilde astım. Çerçevenin içindeki fotoğraf; hiç tanımadığım ve özgürlüğünü henüz yitirmemiş bir çocuğun fotoğrafıydı. Koşmak, nedense özgürlüğü çağrıştırıyor zihnimde. Koşarken, sanki kimse engel olamayacak… Ama artık çocuklar dışında kimse koşmuyor! Kimsenin...
Evlerin kederli kaderi…
Evlerin kederli kaderi… Evleri insanlar yapar. Evlerin kaderlerini de yine insanlar belirler. Mesela, ben bu yaşıma kadar onlarca ev değiştirdim. Onlarca evin duvarlarında, pencere kenarlarında, balkon demirlerinde, mutfak dolaplarında bıraktım parmak izlerimi. Ne kadar temizlerse temizlesinler, duvarlarını onlarca kat boyasınlar;...
Düşmeyeceksin, düşleyeceksin…
Düşmeyeceksin… Düşmeyeceksin… Düşmeyeceksin… Dedim kendime… Düşmeyeceksin… Deniz dalgalarını vuruyordu sahile… Düşmeyeceksin… Ve sen türlü kararlılıklarla, dikine dikine yürüyorken şu hayatta ve sevdiklerin olanca inancıyla ve belki de derin kaygılarla ardında duruyorsa ve sen bilginle ve de görgünle ve hatta ilk...
Dağılmış nar taneleri… (Okumanız ve okutmanız dileğiyle…)
Yine; uzunca bir süre ekrana bakıp, tek bir kelime bile yazamadığım bir durumun içinde bulunuyoruz. Korkarım bu bitmeyecek. Ama bitmeli… Geriye dönük bakarsanız eğer, buna benzer bolca yazıya rastlayacaksınız. Bakmayın… İçiniz sıkılır. Çünkü farklı adresler ve farklı isimlerin bir tekrarını...
Mahallenin tabutları
Bana fısılda. Bana, beni hatırlat. Yoksa unuturum. Bir yıldız kayışında, bir yağmur damlasında ve belki de bir çocuk koşturuşunda… Bir yerlerde; evet hiç görmediğimiz, ayaklarımızın toprağına hiç basmadığı bir yerlerde yaşanıyor hayat. Ama çevremizde bir koku, bir korku var… Çevremiz...
Bana da bir duvar ayır…
Yine yalnızlık çığındayız sayın dinleyiciler. Önüne kattığını deviriyor! Belki hava da buna müsait. Ama benim ömrüm göçebe, göçmen bir yığınım gezegende. Ondandır yurt edindiğim her memlekette, savaşlar kuşanmış insanlar. Belki kelimeler kurşungeçirmez, ama kelimeler de kanar bir şekilde. Kan kırmızısı...
Benim dengemi bozmayın!
*Sizin alınız al inandım Sizin morunuz mor inandım Tanrınız büyük amenna Şiiriniz adamakıllı şiir Dumanı da caba Bütün ağaçlarla uyuşmuşum Kalabalık ha olmuş ha olmamış Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum Ama sokaklar şöyleymiş Ağaçlar böyleymiş Ama sizin adınız ne Benim...
Karanlık Odalarında Ölümü Bekleyenler Gizli Örgütü
Olmasını istediklerimiz, olmayacak düşler olsa da; istemek en güzel şey bu dünyada! Olmasını istediğimiz şeylerin, olmayacağının farkına vardığımız anda ise derin bir hüzün kaplıyor içimizi. Bu eşyanın tabiatından geliyor. Hayatın garip oyunlarından… Güzel bir hayat kurmak, güzel bir hikâye yazmaya...
Maddeler…
-Siyaset üstü olmak. Bu zamana kadar, gerek yetişme şartlarım ve yaşadığım coğrafyalar (Ankara, Mardin, İzmir, Ordu/Ünye, Bartın/Amasra, Mersin), gerekse okuduğum kitaplar ve yaptığım araştırmalar neticesinde belli bir siyasi birikim ve söz söyleyecek yetiye eriştiğimi söyleyebilirim. Şimdilerde; gençlik dönemimde ateşli savunuculuğunu...
Hadi şimdi gömün mezarınıza, ruhumu asacağım!
“Boynum bükük Gözlerim yaşlı Yüreğim yangın yeri Ellerim kırık…” Oysa ben; her günahı günahım, her suçu suçum, her acıyı acım bildim. İnsan Hasan ŞAŞ’ın haksız yere gördüğü kırmızı karta oturup ağlar mı? Ben ağladım… Ben içten içe başkaları için...
Lutfiye Cafe’ye ve Şanver 1933’e ESEN’likler dilerim!
Bizler yanlışa karşı sustukça, bizler güçlünün karşısında başımızı eğdikçe; bu dünyaya dair olan kötülüklerin üstesinden gelme şansımız gitgide azalıyor. Aslında ne güzel yaşarız şu dünyayı… O kadar bol ki her şey! Aç da yatmayız, üşümeyiz de, evsiz de kalmayız. Ama...
Hayat Bayram Olsa…
Hani bir şarkı var ya: Şu dünyadaki en mutlu kişi Mutluluk verendir Şu dünyadaki sevilen kişi Sevmeyi bilendir Şu dünyadaki en bilge kişi Kendini bilendir Şu dünyadaki en soylu kişi İnsafa gelendir Bütün dünya buna inansa Bir inansa hayat bayram...
Yeni Gün…
Bir gün daha başlıyor. Oysa ben yeni bir güne başlamak istemezdim. Çünkü temizlenmedi kir. Duvar sloganlarla dolu. Ve ne gariptir, bir önceki sloganın üzerine yazılmış yenileri… Tek değişen dünkü siyah, bu gün ise beyaz boyayla… Dün silahla, bugün bombayla! Binlerce...
Bir takım isteklerim var Ağbiler!
Büyüdüğü evin yıkılışını izleyen çocuklar gibi izliyoruz şimdilerde… Bir ülkenin ve dünyanın neye dönüşeceği korkusu içimizdeki… Oysa biz eskiden sokaklarda; yırtık kazaklarımızı, yamalı pantolonlarımızı umursamadan oynardık hep birlikte… Yıllar geçti, büyüdük. Aynı oyunları oynadığımız mahallemizin çocuklarıyla, şimdi aynı sokakta bile...
Yalnız gidersin eve
Yalnız gidersin eve, Ve yalnız geldiğini hatırlarsın bu dünyaya Işıklı sokaklardan geçerken, Nöbetçi eczanedeki kalfa uyuklamaktadır. Oturduğun rakı masalarında yine aynı hikâyeler anlatılmıştır Ve sen de yine aynı hikâyeni anlatmışsındır ilk günkü gibi Hikâyeler bir süre sonra sıradanlaşır Ve ilk...
Küçüğüm, daha çok küçüğüm… Burak’ın anısına…
Küçük bir şey yitirdiğini zannedersin. Oysa yiten-yitirdiğin kocaman bir şeydir. Canını yakan ne varsa, önemsiz kalır bu acı karşısında… Canın, bir daha bu kadar çok yanmaz bilirsin… Her şey kurulu bir düzenin sonucu mudur? Yoksa her şey, her gün kurulmaya...
Buraya bakacağını sanmıyorum…
Şarabın gazabından kork… Ellerimi tutma, gözlerime ise hiç bakma… Sevme beni… Seveceğin de yok zaten… Dökme yollarıma gözlerini… Yıkılsın bu düzen, şarap bitsin artık ve geceyle gündüz hiç eşitlenmesin benim dünyamda! Hiç eşit olmadılar da zaten.. Ben bir yolcuyum, yolum...
Kötü bir gece
Karanlık odalarımıza sığındık. Binlerce sayfalık kitaplarımıza sarıldık Seni aradık, Gökyüzünde değildin Gökyüzünde olsan olmazdı yeryüzündeki kötülük Yerin binlerce kilometre altında değildin, Yerin altında ecelsiz öldürülen bedenlerden başka bir şey yoktu çünkü Toprağına çıplak ayaklarımızla bastık, suyunla yüzümüzü yıkadık Ne hikmet...
And olsun biz kazanacağız!
Bir önceki gece sabaha karşı yatmasaydım, sabah yola çıkacaktım. Gideceğim yer başkent Ankara’ydı. Ama diyorum ya, gece uzun sürdü. Sisin içinde, huzurlu bir gece. Unutulmaya yüz tutmuş şeylerin, serin bir bahar gecesi yan yana gelmesiydi gecenin özeti. Meyveli bir şaraptı...