Menu

Şimdi bana “A guzum” demeyecek misin?

Uzun bir yolculuktu. Severdim aslında yolculukları. Ama bu kedere yolculuktu, ölümün hüznüne ortak oluş yolculuğuydu. O yüzdendir ki, anılar aklıma gelip durdu.. O eski güzel günleri düşündüm..

Her yaz giderdik köye, anneannelerin evine. Ben hep köy derim ama beldedir, Pelitköy.. Güzel,şirin bir belde. Dedem Mehmet, anneannem Mesiha. Ömürlerini mücadele etmekle geçirmiş, haramdan uzak, zeytinin nimetlerini insanlara ulaştırmayı amaç etmiş ve bunun sonucunda da birkaç lira alabilmiş, 2 çocuk yetiştirmiş, O büyük insanlar..

Köydeki ev çok acayipti, avlusu vardı, avluda anneannemin yetiştirdiği çeşit çeşit çiçek.. Rengarenk, cıvıl cıvıl bir avlu.. Kapıdan içeriye girdiğimizde sağda tavuk kümesi,yanında kiler.(hep korktum o kilerden,karanlıktı) Karşımızda tuvalet ve yanında, yemek yapılan bir fırın. Fırının yanında dut ağacı. Çok tatlıydı,o ağacın dutları.. Sol tarafta mutfak.. Mutfakla orta odanın birleştiği kapı çok ilginçtir, zamanında minik bir dolapmış, dolap sökülmüş ve orası kapı olmuş.Eğilerek geçmek gerekiyor anlayacağınız. Orta odada iki çekyat vardı. Ara oda diye bir yer var,orta odanın yanında. Oraya açılan iki oda var birisi Son oda diye geçer, diğeri misafir odası. Son oda hep ürkütücüdür. Soğuk,karanlık. Misafir odası güzeldir. Yer minderlerine oturulur. Kırmızı örtüleri vardır bu minderlerin, genelde oturduğumuzda hemen bozulur. Hemen herkes düzeltmeye çalışırdı:)

Yeniden avluya çıkarız, avluda bir seki vardır. Hep altında karpuz kavun olmazsa olmazdır. Dedem hiç eksik bırakmazdı.Severdi tabi karpuzu kavunu, bizim gibi.. Her gittiğimizde sarmamız, mantımız,tarahana çorbamız,kahvaltıda kızartılmış taze peynirimiz, köy yumurtamız,keçi sütümüz eksik olmazdı, masayı boş bırakmazdı anneannem..

İzmir’e bunları düşünerek gelmişim.. Teyzemin kızı(Ablam) ve eşi beni beklemekteydi. Aldılar beni ve doğruca Balıkesir’e yola çıktık. Ablam çökmüştü. Zira son anlarında yanındaydı anneannemin.. Ne zor bir durumdu! Nihayet vardık köye,anneannem mahallede tabutun içinde..

Evimiz kil tepesi denen bir yerdeydi. Tepede iki ev vardı biri anneannemlerin ki, diğeri de Musevir Teyzelerin.. Mahalleye inmeyi pek sevmezdi anneannem, öyle kendi kabuğunda yaşamayı severdi. Ama bugün mahalledeydi.. İnmişti aşağıya..

Eve çıktım, hiç bukadar kederli tırmanmamıştım tepeyi. Ne zormuş, canın yanıyorken güçlü gibi görünmek! Anneme sarıldım. Yıkıktı,yorgundu. Bir çocuk annesini yitirmişti.. Onu dünyaya getiren varlık yoktu artık. Teyzem de aynıydı. Evde ağlayanlar,dualar edenler..

Taşıyorduk işte, omuzlarda. Hiç tabut taşımamıştım. Meğer önce baş tarafından tutulur,sonra ayak kısmından taşınır ve bırakılırmış. İlerledikçe de devam edilirmiş bu şekilde.. Dedemin yanına geldik.. Gölgeler içinde yatıyor,boylu boyunca. Mezar kazılmış. Üç kişi indi boş mezara. İnenlerden biri de bendim. İlk defa.. Yavaşça tuttum bağlarından kefenin ve yerleştirdik, ebedi istrahat edeceği yere..Çıktım mezardan..Tahtalarla kapattılar ve üzerine bir naylon örttüler tahtaların..

Sonra bir kürek toprak, bir daha,bir daha.Gözden kayboldu anneannemin bedeni.. Artık yanyanaydı dedem ve ninem.. Herkez dua ediyordu. Avcumu açtım göğe doğru, aklıma bir dua gelmedi.. Sadece ağzımdan şunlar çıktı:

Ne yani şimdi bana “A guzum” demeyecek misin?
KorsanKalem

Beğen  
Sonraki Yazı