Menu

Sustunuz! Hepiniz Suçlusunuz!

Havayla paralel ilerleyen sağlığım, gece yazmama engel oldu.. Birikmiş bir yorgunluğun hastalığını yaşıyorum.. Baya bir abandım kendime.. Epey yordum, yüreğimi.. E tabi bir de ev durumu var yani annekucağında olmanın rahatlığıyla salıverdim kendimi..

Öyle gecelerdi, ateşler içinde.. Ateşim çıktığında gördüğüm bir kabus var.. Koca koca yorganlar üzerime düşüyor ve içlerinde boğuluyorum.. Hep böyle olmuştur, çocukluğumdan bu günlere kadar kabusum koca koca yorganlardı..

Çocukluğumda hasta olduğum zamanları hiç unutmam.. Orada bir ibadet vardı çünkü.. Annemin iyileşmem için verdiği o zahmet.. Alnıma koyduğu sirkeli suyu vücudumda gezdirişi.. Yine yanındayım ve yine hastayım.. Sanırım tek derdi çıkacağım yolculuk öncesi beni iyileştirmek.. Kandıramadı.. Doktora gitmedim.. Acizlikti bu, bir hastalığa yenilmek.. Ben koca koca savaşlara hazırlanırken!!

Bakıyorum da aptal kutularına; ağızlarından pislik akıyor.. Sevgisiz, sevimsiz, adiler! Bir ülkeyi bırakın, yaşamlarını yönetemeyenler.. Sevgiden uzak sevimsiz mahluklar herbirisi! Tiksindim.. İğrendim artık.. Utanmıyorlar.. Utanmayacaklar..

Ne diyordu Peter Ustinov; “Bir başbakan sahneye çıkıp SOYTARILIK yapsa bunu yarım dakika başaramaz. Foyası ortaya çıkar. Ama bir SOYTARI, kimseye hissettirmeden yıllarca BAŞBAKAN koltuğunda oturabilir..” İnsan sorunlarını çözme amacı olmayan siyasilerin yaptığı tüm politik hareketlere, söylemlere nasıl güvenebiliriz ya da doğruluk yanlışlık sorgulamalarını nasıl yapabiliriz? Tabi ki de okuyarak, araştırarak, sorarak! Sormak merakı gerektirir.. Herşeyi kabul edenler merak etmezler.. Durağan hayata sahiptirler yani.. Ve çocukları da aynı durağanlıkta büyümektedir..

Halk okumaktan acizse, yöneticiler tüm usülsüzlükleri kılıfına uydurup yine topluma diretecektirler.. Yani olan yine cahil topluma olacaktır.. Bilmezsen gerçeği, yapılanların doğruluk yanlışlık ayrımını da elbet kavrama lüksün olmayacaktır.. Sana sunulanla yaşamaya alışık ve hazırsındır o vakit.. Burada aptal kutuları devreye girer.. Aptal kutularında hayat şöyledir; Sabah haberleri, sabah programları, öğle haberleri, öğle dizileri, akşam haberleri, akşam dizileri.. Gece yarısıdır; siyasi tartışmalar, gençlik oturumları ve belgeseller.. Komik değil mi? Hiç de değil!!

Sabah haberleri bir sürü iç karartan haberin olduğu karanlık bulutlar gibidir.. Sabah programları, özellikle kadınların yalancı mutluluk depoladığı ve konuk olarak çıkanlar içinde sözde! sağlık,güzellik,spor uzmanlarının olduğu sözde hayatın yeniden başlaması için hazırlanan şişirme yalanlarla dolu olduğu programlardır.. Öğle haberleri, sabahtan öğleye olan kan,şiddet, kaos haberleridir.. Başına gelmeyenler için şükür etmelisin..! Öğle dizileri.. Ne güzel yaşamlar var bunu gösteriyorlar ve tabiki de en yakınının sana neler yapabileceğini gösteren türlü entrikaları gösterirler ki güvenmek tabirini unutasın.. Akşam haberleri favoridir.. Yalanın, provakasyonun, adiliğin, siyasi küfrün bini bir paradır.. İnandırılırsın, zaten kanmaya hazırsındır.. Okumuyorsun, sormuyorsun be yaver.. İnanacaksın tabi, inandırılacaksın.. Akşam dizileri.. Beklenen an.. Hayat durur.. Evde sohbet muhabbet, sokaklarda insan, kahvelerde okey-pişti, parklarda çocuklar.. Hiçbir şey yok, ölü bir memleket gibidir o vakitler.. Zira akşam dizileri var.. Bir evde ortalama iki aptal kutusu.. Evin erkeği bir odada, evin hanımı bir odada.. Çocuk mu dediniz? Araştırmak, kitap okumak nedir? Bilgisayarın başında.. Bir üst level! mücadelesinde.. Gece yarısına; uyuşan ve yorulan beynin, diziler karşısında uyuklamaya başladığı düşünülürse ayakta kalması güçtür.. Kalsa da anlamaz bişey zaten..

Uyur, uyutulur birey böyle.. Sistem budur.. Olay tam da böyle işlemektedir.. Sonra eylem yapanlara kızarlar.. Ne istiyorlar diye.. Düşünen, sorgulayan, direnenlere öcü gibi bakarlar.. Onlar kötü çocukturlar.. Kendi çocuklarının dışarıya çıkmadan büyümeleri hoşlarına gider o vakit.. Sanal oyunların kahramanı yeni nesiller böyle yetişmiştir!

Siyasetin dili döndü dolaştı, bacak arasına kadar indi nihayet.. Daha çekidüzen verilecek de.. Hiç kimse şüphe etmesin.. Birgün bu ülkede en büyük suçlu Mustafa Kemal’de ilan edilecek! Bu günleri gördüğümüz gibi; o günleri de görüyoruz.. Direniş ve mücadelemiz o gün hapishane köşelerinde de olsa direneceğiz.. Şimdi bazıları “Sana ne bizim bedenimizden?” diyor.. Bazıları “biz tasma takmayacağız” diyor.. Bazıları “ergenekon davasına şüpheyle bakmaya başladım.” diyor.. Bazıları “kandırıldık, ellerim kırılaydı oy verirken..”diyor.. Kimisi kaymak yiyor tabi, inatla utanmadan kıç yalamaya devam ediyor! Hani diyor ya, Martin Niemöller, “Naziler önce komünistler için geldiler, bir şey demedim çünkü komünist değildim. Sonra Yahudiler için geldiler ve bir şey demedim çünkü Yahudi değildim. Sonra sendikacılar için geldiler ve bir şey demedim çünkü sendikacı değildim. Sonra katolikler için geldiler ve bir şey demedim çünkü katolik değildim. Ve sonra benim için geldiklerinde ise çevremde benim için bir şeyler diyecek kimse kalmamıştı..” diye! Hah işte susmaya devam edin, kimse kalmayana dek! Sıra size de..

Şimdi olayı kavramaya başlayanlar suçlu arıyor ya! Aramayın suçlu falan! Peter Ustinov‘un dediği gibi; “Suçlar insanların yüzünde görünseydi aynalar satılmazdı.” Teşekkürler Türkiye!!

KorsanKalem 30.05.12 19.30

Beğen