Bizler yanlışa karşı sustukça, bizler güçlünün karşısında başımızı eğdikçe; bu dünyaya dair olan kötülüklerin üstesinden gelme şansımız gitgide azalıyor. Aslında ne güzel yaşarız şu dünyayı… O kadar bol ki her şey! Aç da yatmayız, üşümeyiz de, evsiz de kalmayız. Ama...
Bak bir yıldız kaydı ve gökyüzü artık eksik…
Bazen tüm gökyüzünü alıp odama taşımak istiyorum. Ki odam küçücük, ben zor sığıyorum. Ama bazen bu gökyüzünü bile hak etmiyor insanlar. Onların yüzünü gördüğüm anda olur olmadık tüküresim geliyor, içimden küfür de ediyorum, yalan yok. Dokunarak iyileşebilseydi insanlar, bu parmaklarımı...
Değişir Dünya…
Ve ben tüm bu çaresizliğe rağmen, bir çocuk gibi koca bir umut büyütüyorum bu dünyaya dair. Geçen her gün, yiten tüm insanlar ve olan tüm kötü olaylara rağmen hem de… Kırık bir şarkıya sığınıyorum tüm bu günahlardan. Kaldırımlardan aşağıya...
Ben payıma düşen her şeyi kabul ettim…
Bir süre sonra, hepsinden, her şeyden, onlardan, bunlardan yoruluyorsun. Yüzüne baktığın kim varsa mutsuz. Elini tuttuğun kim varsa kırılmış dört yanından… Her gün umutsuzca nihayete eriyor. Neyi bekliyorum, niye bekliyorum bilmeden… Bilmemek en acı verici şey aslında. İnsan bilmeyince içinde...
İzmarit yanıkları
Usul usul yürüyorsun. Elindeki siyah poşetin içindeki şişeler birbirine vuruyor inadına. Sanki sokaktaki tüm pencereler senin aciz bedenini izliyor. Ve şişeler birbirine her vuruşunda sanki belediye, halka sokağa bakması için baskı yapıyor! Sense heybetli apartmanların yanında kendini daha bir ezik...
Konuşan ben değildim ve dublörüm henüz daha bir çocuktu…
Öyle kederli bir tutarlılıkla izlerken denizi; ki ben tutarlı bakarım genellikle, tutarsızlığım bizzat kendi küçük hikayemdedir. Denize ve gökyüzüne baktığımda gördüklerim; bulutların ve sert dalgaların dışında, insanlığın bu değerli şeyleri nasıl olup da paylaşamadığını sorgulamama neden olur. Hiç bir sorgunun...