Hiç bilmediğim bir nedenden ötürü, sıcak bir gecenin hiç olmadık bir anında ürperir tenim. Hiç bilmediğim bir şehrin sokaklarında sesini işitirim. Kaybolurum, kaybolur çiçekler ve çocuklar.. Usul usul uyuşur bedenim; uyurum, uyarım gecenin soluksuz sessizliğine.. Yalan olan hayallerimi düşünürüm yıldızlara...
“Tarihi çarşıların ve asırlık çınarların yakıldığı bir kan davasıydı yalnızlığımız..” KK
“Tarihi çarşıların ve asırlık çınarların yakıldığı bir kan davasıydı yalnızlığımız..” KK Nefes almaktan vazgeçmek istiyorum kimi zaman.. Bu vazgeçişin intihar olarak adlandırılmasına da şaşıyorum. Yaşamak için verilen mücadeleyi fark ediyorum sonra, binlerce insan katledilirken. Hiç seyrettiniz mi bilmem ama ben seyrettim;...
Gece karambolleri (İçimizdeki kaosun patlak verdiği günlerden geçiyoruz sayın seyirciler!)
Birden bastıran yağmur, toprağın kokusunu dalga dalga yaydı. Bu koku özgürlüğün kokusuydu kanımca. Bu koku temizliğin kokusuydu. Yağmur dinince ıslak sokaklarda yürüdük bir süre. Bana kalsa yağmur başladığı andan itibaren çıkmalıydık, içerisinde oturduğumuz kafeden. . Ama yanımda buna cesaret edebilecek...
İmreniyorum doğrusu..
Gece sabaha devrederken tüm pisliği, herkes derin uykudayken ve sen ortalama 2 saat uyuyorken, bedeninin türlü yerinden ikaz lambaları yanıyorken, kilon yüzü geçmiş, gözaltı torbaların bir hayli şişmişken, yutkundukça boğazın ağrıyor ve gözlerin daima sulanıyorken, böbreklerin hiç olmadığı kadar...
Bilinsin isterim ki; ben Turgut Uyar’ın kederli bakışıyım!
Süslü masalar, sandalyeler.. Çimlerin üzerine kurulu bir düzen.. Bir kısmı betonla kaplı.. Şık, cüretkar ve parlak elbiseler giyinmiş kadınlar.. Gömleğimin bağrı açık.. Lacivert pantolonum üzerime tam oturmuş.. Parmağımda hep taktığım yüzük ve bileğimde saatim.. Mutluluğu ölümsüzleştirecek fotoğraf makinem de...
Barikat..
Sen giderken şehrin tüm yolları açıktı, Polislere derdimi anlatamadım yolları kesmeleri için.. Kurduğum barikatlar da yalan oldu zaten, Ben barikat kurmayı nereden bileyim? Ben tanrı değilim! Ve şimdi sen tüm bu yazdıklarımı üstüne alınacaksın ya, Belki beni üzen de budur.....
Canımı yaktınız ulan, çok acıyor!!
Öyle bir şey ki bu; hiçbir yer uzak değil… Her yer çok uzun sadece… Zaman kısa ve yetemiyorum… Bu denklemi çözemiyorum artık… Kibirlerinizden vazgeçin beyefendiler, kibirlerinizi terk edin hanımefendiler… Geçici bir telaş bu… Bir yanılgı… Oysa ufacık kelimelerle güldürebilirdiniz tüm...
Aylak..
Boş sokaklarda boyadık aşkın renklerini Ve polislerden kaçarken Soluk soluğa seviştik aşklarımızla.. Yorgun bedenlerimizi alkolle dindirdik Güç bela düzüşlerimizin arasında döktük göz yaşlarımızı.. Özledik çocukluğumuzu, özledik annelerimizi, özledik hayallerimizin olduğu yılları.....
Bir ihtimal daha var.. O da (sevmek) mi dersin?
Dolma kaleminin içindeki mürekkep kurumuştu.. .Kendi içinin de kurumuş olabileceği ihtimali vardı. Eski evine göre daha küçük ve tahta bir eve yerleşmişti. Uygundu kirası ve büyük evlere göre temizlik daha kolaydı bu küçük tahta evde.. Yıllar önce cilalanmış kapıların...
Kinyas ve Kayra
Beni derinden etkileyen özel kitaplardan biridir Kinyas ve Kayra.. Kitabın içinde aslında üç bölüm bulunmaktadır. Birinci bölüm ikisini kapsar. Diğer bölüm Kayra vardır sadece. Üçüncü bölümde de Kinyas sahnededir.. Her sayfa zihnimizde, film sahnesi gibi net bir şekilde oynamaktadır.. Bu...
Kayıp
Bütün özgürlüklerimizi kaybediyorduk, doğarken kesmiştik kanatlarımızı, gülüşlerimizi savaşlar almıştı, sesimiz bir çığlığın ertesinde kısılmıştı, Bir mermi aldı canımızı, Gönlümüzü de güzel kadınlar.. Bütün sevgilerimizi kaybediyorduk, Kavga çıkıyordu, Kan akıyordu, çiçekler soluyordu ve güneş kapkara bulutların ardında esir düşüyordu.. Bütün çocukları...