Ekmek kırıntılarını taşıyordu karıncalar Ve kırık döküktü sevdalar Aşklar da yarım yamalaktı işte Sokağın hüznüne mi dalmalıydı? Yoksa, yine aynı evlerin karanlığında mı son bulmalıydı gece? Oysa ağzımızda heceleyemediğimiz sözcükler barınmaktaydı, Dokunamadığımız ellere inat hem de! Sevda güzel bir kadın...
Şemsiyelere de lanet olsun şu hayatta!
Aynı şemsiyenin altında, ıslanmıyorduk. Ama ben ıslanmak istiyordum. Güneşin bulutlar ardına gizlendiği her gün ıslanma taraftarıydım. Şemsiyelere o yüzden karşıydım. Islanmaktan korkuyordu. Sanki eriyecekti hanımefendi. Sonra ben durduğumuz yerden uzaklaştım. Yağmurun içine doğru… Sokağın birinde ıslanıyordum. Mesaj attı. “Nereye gittin...
Ben payıma düşen her şeyi kabul ettim…
Bir süre sonra, hepsinden, her şeyden, onlardan, bunlardan yoruluyorsun. Yüzüne baktığın kim varsa mutsuz. Elini tuttuğun kim varsa kırılmış dört yanından… Her gün umutsuzca nihayete eriyor. Neyi bekliyorum, niye bekliyorum bilmeden… Bilmemek en acı verici şey aslında. İnsan bilmeyince içinde...
Yemezler efenim, yemezler…
“Burası bizim değil bizi öldürmek isteyenlerin ülkesi…” Tezer ÖZLÜ Klavyelerimizde hashtaglerimiz hazır. Beylik birkaç laf da bulmalı. Sonra gül yüzlü Özgecan’ın bir fotoğrafını da eklemeli… Sonra öfkeyle; idam demeli, sallandırmalı demeli, kurşuna dizmeli, paramparça etmeli demeli.. Sonra herkes evinin...
Belaların boyunduruğu altında..
İnsan kendi ittiği bir insanı düştü diye sorguluyorsa, büyük bir yanılgı vardır ortada. Ben tüm yalınlığımla kalbimi açtım ve sonuçta sevgisiz bırakıldım. Ama benim bundan sonra yaşadığım hiçbir şeyi sorgulanmaz kıldı bu durum. Yani artık bir kuştan daha da özgürdüm....
Biz dağ adamları; çok yorulduk!
Ruhundan orospu çıkan bir güruhtuk Şapkadan tavşan çıkaran zihniyete inat Deştiğimiz her toprak parçasından kemik parçaları çıkıyordu Çaresiz eşlik ediyordu rakımıza sigara hazretleri Bir gün daha nihayete ererken, Kaç kadının canına mal oluyordu erkekleri? Ve...
Kapağı açık kalmış hayatlarımız savruluyordu oradan oraya…
Yaşadıklarını kimse hak etmez aslında.. Ya çalınmıştır gerçekte yaşayacakları, ya da çalmıştır başkalarının yaşaması gerekenleri.. Ya mağluptur ya da galip olamamıştır hiç. Kısacası kaybetmiştir herkes. Her şeyin bir nedeni yoktur genel kanının aksine! Bazı şeyler olması gerektiği için olmuştur. Bazı...
Bir kadın
Bir kadın var, uzakta ve yakın bildiğim kederimle eş bir durakta Gökyüzü maviliği, Gecenin karanlığı Gün yüzü boşlukları ve sahte bir gülümsemenin acı ama gerçek hüznü Kederimin iç sesi, sırdaşı, dert ortağı uzağı yakın eden, bir...
Konuşan ben değildim ve dublörüm henüz daha bir çocuktu…
Öyle kederli bir tutarlılıkla izlerken denizi; ki ben tutarlı bakarım genellikle, tutarsızlığım bizzat kendi küçük hikayemdedir. Denize ve gökyüzüne baktığımda gördüklerim; bulutların ve sert dalgaların dışında, insanlığın bu değerli şeyleri nasıl olup da paylaşamadığını sorgulamama neden olur. Hiç bir sorgunun...
Mahkumiyet..
Kendimi bile göremiyorum çoğu kez aynada.. Aynalar da tanımıyor zaten.. Acayip bir adam oldum çıktım.. Ne bu keder bitecek, Ne de koşulsuz şartsız yaşayabileceğim. Ay ışığı dolduracak gecemizi, Bunu biliyorum.. Gün ışığı gözlerimizi kamaştıracak, Hüzünleniyorum.. Ve bir sahil kasabasında öğle...
Rüya..
Hiç bilmediğim bir nedenden ötürü, sıcak bir gecenin hiç olmadık bir anında ürperir tenim. Hiç bilmediğim bir şehrin sokaklarında sesini işitirim. Kaybolurum, kaybolur çiçekler ve çocuklar.. Usul usul uyuşur bedenim; uyurum, uyarım gecenin soluksuz sessizliğine.. Yalan olan hayallerimi düşünürüm yıldızlara...
Öncesi..
Çok yazık.. Kıştan çalınma bir poyraz esti üzerimize ve toz kalktı. Nefes almak güç.. Bir annenin çocuğunu yıkaması kadar hoş ve sabunu kafasına vurması kadar nahoş.. Ağır kahvelerin hükmünde verildi cezam; böbreğim kesildi, ciğeri beş para etmeyen bir doktorun yanlış...
“Tarihi çarşıların ve asırlık çınarların yakıldığı bir kan davasıydı yalnızlığımız..” KK
“Tarihi çarşıların ve asırlık çınarların yakıldığı bir kan davasıydı yalnızlığımız..” KK Nefes almaktan vazgeçmek istiyorum kimi zaman.. Bu vazgeçişin intihar olarak adlandırılmasına da şaşıyorum. Yaşamak için verilen mücadeleyi fark ediyorum sonra, binlerce insan katledilirken. Hiç seyrettiniz mi bilmem ama ben seyrettim;...
Gece karambolleri (İçimizdeki kaosun patlak verdiği günlerden geçiyoruz sayın seyirciler!)
Birden bastıran yağmur, toprağın kokusunu dalga dalga yaydı. Bu koku özgürlüğün kokusuydu kanımca. Bu koku temizliğin kokusuydu. Yağmur dinince ıslak sokaklarda yürüdük bir süre. Bana kalsa yağmur başladığı andan itibaren çıkmalıydık, içerisinde oturduğumuz kafeden. . Ama yanımda buna cesaret edebilecek...
Bilinsin isterim ki; ben Turgut Uyar’ın kederli bakışıyım!
Süslü masalar, sandalyeler.. Çimlerin üzerine kurulu bir düzen.. Bir kısmı betonla kaplı.. Şık, cüretkar ve parlak elbiseler giyinmiş kadınlar.. Gömleğimin bağrı açık.. Lacivert pantolonum üzerime tam oturmuş.. Parmağımda hep taktığım yüzük ve bileğimde saatim.. Mutluluğu ölümsüzleştirecek fotoğraf makinem de...
Barikat..
Sen giderken şehrin tüm yolları açıktı, Polislere derdimi anlatamadım yolları kesmeleri için.. Kurduğum barikatlar da yalan oldu zaten, Ben barikat kurmayı nereden bileyim? Ben tanrı değilim! Ve şimdi sen tüm bu yazdıklarımı üstüne alınacaksın ya, Belki beni üzen de budur.....
Canımı yaktınız ulan, çok acıyor!!
Öyle bir şey ki bu; hiçbir yer uzak değil… Her yer çok uzun sadece… Zaman kısa ve yetemiyorum… Bu denklemi çözemiyorum artık… Kibirlerinizden vazgeçin beyefendiler, kibirlerinizi terk edin hanımefendiler… Geçici bir telaş bu… Bir yanılgı… Oysa ufacık kelimelerle güldürebilirdiniz tüm...
Geceye Düşülen Notlar-25 (Büyükşehir,insanlar, son dönem)
Koskoca şehrin içinde sıkışıp kalan bedenim; yetişmesi gereken mesailere geç kalmamak adına günün erken saatlerinde otobüslerin, hızlı trenlerin, yeşil dolmuşların hoyratlığında koşturur oldu. Günün yorgunlukları, kırgınlıkları, şaşkınlıkları üzerime birikmiş bir halde de aynı yolu geri tepmek zorundaydım. İnsanları izliyordum çoğunlukla....
Garip Yaşamlar-1
Kıyısında yürüdüğün uçurum kenarında tanıdım seni.. Minicik ellerin, tir tir titriyordu.. Ve ben bir an bile tereddüt etmeden sevdim seni. Hiç çelişmeden kafamdakiler, aşık oldum. O an sen düşecektin ve ardından atlayacaktım ben de.. Ya da bir hareketimle çekip alacaktım...
Mutluluğun Kıyısından Dönenler
İhtiyar, aksak adımlarla kapıyı zorladı.. Basite indirgemişti hayatını.. Az yiyor, çokça içiyordu uzun yıllardır.. Al al olmuş yanakları müzmin bir ayyaş olduğunun göstergesiydi.. Masaya oturdu.. Sabahtan kalan şarabından bir bardak aldı ve yudumladı.. Her yudumda maziyi deşen zihni, yine...