*Sizin alınız al inandım Sizin morunuz mor inandım Tanrınız büyük amenna Şiiriniz adamakıllı şiir Dumanı da caba Bütün ağaçlarla uyuşmuşum Kalabalık ha olmuş ha olmamış Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum Ama sokaklar şöyleymiş Ağaçlar böyleymiş Ama sizin adınız ne Benim...
Şemsiyelere de lanet olsun şu hayatta!
Aynı şemsiyenin altında, ıslanmıyorduk. Ama ben ıslanmak istiyordum. Güneşin bulutlar ardına gizlendiği her gün ıslanma taraftarıydım. Şemsiyelere o yüzden karşıydım. Islanmaktan korkuyordu. Sanki eriyecekti hanımefendi. Sonra ben durduğumuz yerden uzaklaştım. Yağmurun içine doğru… Sokağın birinde ıslanıyordum. Mesaj attı. “Nereye gittin...
Belaların boyunduruğu altında..
İnsan kendi ittiği bir insanı düştü diye sorguluyorsa, büyük bir yanılgı vardır ortada. Ben tüm yalınlığımla kalbimi açtım ve sonuçta sevgisiz bırakıldım. Ama benim bundan sonra yaşadığım hiçbir şeyi sorgulanmaz kıldı bu durum. Yani artık bir kuştan daha da özgürdüm....
İzmarit yanıkları
Usul usul yürüyorsun. Elindeki siyah poşetin içindeki şişeler birbirine vuruyor inadına. Sanki sokaktaki tüm pencereler senin aciz bedenini izliyor. Ve şişeler birbirine her vuruşunda sanki belediye, halka sokağa bakması için baskı yapıyor! Sense heybetli apartmanların yanında kendini daha bir ezik...
Konuşan ben değildim ve dublörüm henüz daha bir çocuktu…
Öyle kederli bir tutarlılıkla izlerken denizi; ki ben tutarlı bakarım genellikle, tutarsızlığım bizzat kendi küçük hikayemdedir. Denize ve gökyüzüne baktığımda gördüklerim; bulutların ve sert dalgaların dışında, insanlığın bu değerli şeyleri nasıl olup da paylaşamadığını sorgulamama neden olur. Hiç bir sorgunun...
Mahkumiyet..
Kendimi bile göremiyorum çoğu kez aynada.. Aynalar da tanımıyor zaten.. Acayip bir adam oldum çıktım.. Ne bu keder bitecek, Ne de koşulsuz şartsız yaşayabileceğim. Ay ışığı dolduracak gecemizi, Bunu biliyorum.. Gün ışığı gözlerimizi kamaştıracak, Hüzünleniyorum.. Ve bir sahil kasabasında öğle...
Rüya..
Hiç bilmediğim bir nedenden ötürü, sıcak bir gecenin hiç olmadık bir anında ürperir tenim. Hiç bilmediğim bir şehrin sokaklarında sesini işitirim. Kaybolurum, kaybolur çiçekler ve çocuklar.. Usul usul uyuşur bedenim; uyurum, uyarım gecenin soluksuz sessizliğine.. Yalan olan hayallerimi düşünürüm yıldızlara...
“Tarihi çarşıların ve asırlık çınarların yakıldığı bir kan davasıydı yalnızlığımız..” KK
“Tarihi çarşıların ve asırlık çınarların yakıldığı bir kan davasıydı yalnızlığımız..” KK Nefes almaktan vazgeçmek istiyorum kimi zaman.. Bu vazgeçişin intihar olarak adlandırılmasına da şaşıyorum. Yaşamak için verilen mücadeleyi fark ediyorum sonra, binlerce insan katledilirken. Hiç seyrettiniz mi bilmem ama ben seyrettim;...
Gece karambolleri (İçimizdeki kaosun patlak verdiği günlerden geçiyoruz sayın seyirciler!)
Birden bastıran yağmur, toprağın kokusunu dalga dalga yaydı. Bu koku özgürlüğün kokusuydu kanımca. Bu koku temizliğin kokusuydu. Yağmur dinince ıslak sokaklarda yürüdük bir süre. Bana kalsa yağmur başladığı andan itibaren çıkmalıydık, içerisinde oturduğumuz kafeden. . Ama yanımda buna cesaret edebilecek...
Bilinsin isterim ki; ben Turgut Uyar’ın kederli bakışıyım!
Süslü masalar, sandalyeler.. Çimlerin üzerine kurulu bir düzen.. Bir kısmı betonla kaplı.. Şık, cüretkar ve parlak elbiseler giyinmiş kadınlar.. Gömleğimin bağrı açık.. Lacivert pantolonum üzerime tam oturmuş.. Parmağımda hep taktığım yüzük ve bileğimde saatim.. Mutluluğu ölümsüzleştirecek fotoğraf makinem de...
Geceye Düşülen Notlar-25 (Büyükşehir,insanlar, son dönem)
Koskoca şehrin içinde sıkışıp kalan bedenim; yetişmesi gereken mesailere geç kalmamak adına günün erken saatlerinde otobüslerin, hızlı trenlerin, yeşil dolmuşların hoyratlığında koşturur oldu. Günün yorgunlukları, kırgınlıkları, şaşkınlıkları üzerime birikmiş bir halde de aynı yolu geri tepmek zorundaydım. İnsanları izliyordum çoğunlukla....
Garip Yaşamlar-1
Kıyısında yürüdüğün uçurum kenarında tanıdım seni.. Minicik ellerin, tir tir titriyordu.. Ve ben bir an bile tereddüt etmeden sevdim seni. Hiç çelişmeden kafamdakiler, aşık oldum. O an sen düşecektin ve ardından atlayacaktım ben de.. Ya da bir hareketimle çekip alacaktım...
Şehir Azabı..
Büyük şehirlere yüklenilen anlamların; küçük kasabalarda yitirdiklerimizin bir yanılsaması olduğunu hissediyorum. Koca bir denizin koca bir vapuru yuttuğu, insanların sokaklarında uyuduğu ve büyüklük kavramanın köşe başlarındaki pis çöp kutularının içindeki zamanından önce atılmış eşyalarla ölçüldüğü küçük bir ayrıntıdır büyük şehir...
Yalnız..
Bir uğultu işitiyordum. Muhtemelen gecenin sesi olabilir. Aldırış etmeden yürüyordum. Kediler uyuşuk hareketleriyle çöpleri eşeliyordu. Soğuk diyorum kendi kendime… “Umarım karınlarını doyururlar.” Deniz kenarına vardığımda, dolunayın olanca ışığını denizin üzerine yansıttığını gördüm. Işıl ışıl ve hareketliydi deniz.. Yakamozun, hayatımda daima...