Menu

Akşam yemeğinde oturmuş haşlama yumurta yiyordum ve sokakta sarhoş bir adam kederle haykırdı: “En büyük Beşiktaş ulan!”

kkkkkkkk

Öylesine bir günü hiç etmenin arifesindeydim. Kolumdaki saat, zamanın geçtiğini her saniye vurguluyordu. Birkaç dakika sonra dayanamayıp çıkardım. Güne saçma sapan bir şekilde başlıyorsan, bil ki devamı da aynı saçmalıklarla sürüyordu. Ama bu süreci de diğer süreçler gibi sırtlayıp taşımam gerekliydi. Dün gece yorgun argın duş alıp, bornozla yatağa girmiştim. 5-10 dakika soluklanmaktı amacım. Birkaç fincan kahvenin desteğiyle birlikte güç toplayıp, yetiştirmem gereken yazıları yazmalıydım. Ancak bornozlu erotik uykum yaklaşık 9 saat kadar sürdü. Nihayetinde sabah uyanıp hala bornozla olduğumun ayrımına varmam çok zor olmadı. Odanın ışığı da şevkle yanıyordu. Sadece “Ne güzel yaa!” diyebildim. ”Ne güzel yaa!”..  Diyecek başka bir şey de yoktu zaten..

Gereksiz birkaç okumanın ardından öğleden sonra 2-3 dolaylarında kahvaltımı yapabilmiştim. Evden dışarı atmak istiyordum kendimi; ama beceremiyordum. Nutkum tutulmuştu sanki.. Saat ilerliyordu. Yapmayı planladığım tüm işleri yine yapmamıştım. Yıkanacak bulaşıklarım vardı, makineye atılacak çamaşırlarım, renklilerim, beyazlarım.. Yalanlarım vardı, aklanacak. Kendime söylediğim yüzlerce yalan.. Boş bir evi hoş bir eve döndüremiyorsa insan, yaşamını sorgulamaya başlamalıdır. Ve bu sorgunun da bir halta yarayacağını düşünmemelidir. Sadece sorgulamalı ve gereksiz yaşamını sürdürmek için yeni bir yalan türetmelidir..

Gün tükenip de bir halta yaramadığımı hissettiğimde, bu hissiyatımın yalnız olmadığının farkına vardım. Geç yaptığım kahvaltı sanki hiç yapılmamışçasına karnım acıkmıştı. Evde makarna dışında bir halt yoktu. Dışarıdan da yemek söylemek geçmedi içimden. Sanki plastikti yaptıkları yemekler. Ya da bana öyle bir izlenim uyandırmıştı garip.. Evde hazırladığım yemekler müthişti de hazır yemekler plastikti sanki. Anlamadığım bir kafa yormayı yarıda kesip, dolaptaki yumurtalardan iki tanesini haşlamaya koyuldum.

Dağınıklığa göz gezdirdim. Bir sürü, sağa sola saçılmış poşete o an sinir oldum ve hepsini toplayıp bir kutunun içine teptim. Yumurtaların suyu kaynıyordu. Buzdolabında bozulmuş her şeyi çöpe attım. Gözüm, kapağındaki kefire ilişti. Sonra aklıma, geçen gün dolmuşta dinlediğim bir sohbet geldi.. Garip bir sinirle gülümsedim. Tutarsızdı hareketlerim. Ama yalnız ben miydim tutarsız olan? Ya da benim tutarsızlığım mı gülünçtü yoksa dolmuştaki kadının söyledikleri mi? Nasıl olur da, bir insan kefirin içinde alkol olduğunu düşünüp, bunu hocasına sorabilirdi? Ve hocasının makul gördüğü sonucu kabullenip hayatına uygulayabilirdi? Köpürtmeden içmek caizdi! Bir gülümseme daha.. Ardından yerdeki gözlük kabına bir tekme.. Hemen sonrasında sessizlik ve yumurtaların fokurdamaları.. Yumurtalar fokurdarken, sanki Karadenizli horon dansçıları gibiler.. Garip.. Yüze kadar say ve ocağın altını kapat. Her zamankinden farkı olsun, bu kez soğuk suya tutma ve kendi kendilerine soğumaya bırak. Hemen sonrasında odana geç ve masana kurul. Ardından da umurunda bile olmayan haberlere göz at.. Talanlara, yalanlara, falanlara, filanlara tanık ol.. Unut yumurtaları. Soğusun buz gibi olsunlar..

Hava kararmış, gün bitmiş ve henüz akşam yemeği yememiş biri olarak; çişinin geldiğini fark edip kalk bilgisayarın başından.. Ve işerken her şey kafanda otursun yerli yerine.. Bilgisayarı bir kenara bırak ve mutfağa git.. Yumurtaları soyarken usul usul düşün.. Düşün ki bu bataklık kurusun.. Kimseyi heyecanlandırmayan hayallerini düşün. Okunmayan yazılarını ve beceremediğin tüm projelerini düşün. Çıkamadığın yolculukları, gidemediğin şehirleri düşün. Düşün ki açılsın ufkun. Düşün ki dost, düşman çıksın ortaya.. Bu bataklık büyük ve derin.. Alt olmadan alt etmek mühim..

Tüm bunların ardından oturduğum yemek masasında akşam yemeğimi yemeye koyulmuştum. Garip bir keder içindeydim. Çoğuna göre ne gerek vardı buna? Ama neyin gerekli neyin gereksiz olduğuna kim nasıl karar verebilirdi ki? Veremezdi tabi. Ahkam kesmek kolaydı.. Akşam yemeğinde oturmuş haşlama yumurta yiyordum ve sokakta sarhoş bir adam kederle haykırdı: “En büyük Beşiktaş ulan! En büyük Beşiktaşşşş! Beşiktaş laaann en büyük.. Allah kahretsin, Beşiktaş ulan! Beşiktaş.. ” O ağlıyordu.. Ben ağlıyordum ve bir gün daha bitiyordu sonunda..

KorsanKalem 24.04.2014 02.00

Beğen