Menu

Yaşama dair, yaşamın ötesinde…

Yaşama dair, yaşamın ötesinde…

Yağmurlu bir İstanbul… Aklımdan bin türlü şey geçiyor. Evde iki kedi var. Etrafımda çeşitli şımarıklıklarıyla dolanıyorlar. Korsan farklı bir evde, kalabalık insanlar ve kendinden büyük bir kediyle yaşadığı farklılığa uyum sağlamaya çalıyor. Şaşkın, evin sahibi… Kendinden küçük bir kediyle nasıl oynayacağı konusunda gelgitler yaşıyor. Bir süre sonra belirsizlikler silinip bir uyuma dönüşüyor. Herkes bir köşeye geçmiş çeşitli şeylerle uğraşıyor. Birazdan yemek yiyeceğiz. İstanbul bugün dışarıya çıkmamıza izin vermedi. Kış mevsiminden çalınmış bir nisan günü… Bu satırları yazarken nisanın da sonuna yaklaştığımızı fark ediyorum. Eskiden üzülürdüm. Şimdi geçen günleri, ayları, yılları umursamıyorum. Umursamak hayal kırıklıklarına sebep oluyor. Garip bir sessizlikle karşılıyorum her şeyi. Olası geliyor yaşanan ne varsa. Kendi küçük dünyamda tedirgin bir ses tonuyla isyancılık oynamanın kimse için bir yararı olmadığının idraki içindeyim. Bu sebeple umursamıyorum. Büyük idealler, büyük sözler, büyük olan ne varsa onun karşısında bir yere oturup seyrediyorum insanları. Belki başarırlar küçük odalarından ettikleri isyanlarla… Ben başaramadığımı biliyorum, başarılacağına da inancım yok. Çünkü herkes bir yere savrulmuş; doğrular düne, bugüne ve yarına göre değişiyor. Değişen doğruların da sürekli yanında çöreklenmek pek mümkün değil. Çünkü öyle zıtlar ki… İnsanın bu zıtlıkların yanında durması için şekil değiştirmesi, özünde ne varsa satılığa çıkarması gerekli. Kalabalığın arasına karışıp huzur bulanların unutmaması gereken tek şey, kalabalıkların saydam olduğudur. Siz ne kadar içine karışıp görünmez olduğunuzu düşünseniz de anbean görülecek; kalabalığın homurdanmaları sayesinde söylediklerinizin duyulmayacağını düşünseniz de kelime kelime çözüleceksiniz…

Zihnimin içinden akıp gelen cümlelerle istemeden de olsa sorgulamaktan vazgeçemiyorum. Bir şeylere kızıyor muyum, yoksa sadece olmasını istediğim şeylerin olmamasının mı hüsranı bu bilmiyorum. İstanbul beni hep garip duygulara taşıyor. Hiç bilmediğim zamanlarda korktuğum bu şehir, birçok eski güzelliğini yitirse de hâlâ güzel. Yorucu, zaman tüketici ama bir o kadar da güzel. Kalabalığın içinde savrulduğum başka bir şehir olmadı. Savrulurken mutlu olduğum bu karmaşada doğup büyüyen ve yaşamını sürdüren insanlardan farklıyım elbet. Bu şehirden kopamayan milyonlarca insanın yaşadığı onca zahmete rağmen yine yaşamlarını burada sürdürmesini çok iyi anlıyorum…

Bir şeyleri değiştiriyorum. Bir şeyleri değiştiriyoruz. Aklımdakileri, aklımızdakileri hayata geçirdikçe daha iyi şeylerin önünü açacağım, açacağız. Cesur, kararlı ve planlı bir süreç bu… Fakat güzel şeylere gebe… Birçok anlamda yenilenmenin, yeni şeyler söylemenin ve yeniden yola çıkmanın hikâyesi… Daha anlamlı, daha istekli tutunacağımız yeni bir düş… Yine bir düş…

Bazen kendime neden yazdığımı soruyorum. Bırakmayı düşündüğüm pek çok an da olmadı değil. Fakat yazmak her zerremi zapt etmiş. Yazmadan bu hayatı mutlu kılamayacağımı biliyorum. Anlatmak istediğim hikâyeler; senin, onun, bizim… Yaşama dair, yaşamın ötesinde…

Yaşama dair, yaşamın ötesinde

İnstagram hesabımı takip edebilir, diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz. Ya da her neyse…

Beğen  2
Sonraki Yazı