Olmasını istediklerimiz, olmayacak düşler olsa da; istemek en güzel şey bu dünyada! Olmasını istediğimiz şeylerin, olmayacağının farkına vardığımız anda ise derin bir hüzün kaplıyor içimizi. Bu eşyanın tabiatından geliyor. Hayatın garip oyunlarından… Güzel bir hayat kurmak, güzel bir hikâye yazmaya...
Belaların boyunduruğu altında..
İnsan kendi ittiği bir insanı düştü diye sorguluyorsa, büyük bir yanılgı vardır ortada. Ben tüm yalınlığımla kalbimi açtım ve sonuçta sevgisiz bırakıldım. Ama benim bundan sonra yaşadığım hiçbir şeyi sorgulanmaz kıldı bu durum. Yani artık bir kuştan daha da özgürdüm....
İzmarit yanıkları
Usul usul yürüyorsun. Elindeki siyah poşetin içindeki şişeler birbirine vuruyor inadına. Sanki sokaktaki tüm pencereler senin aciz bedenini izliyor. Ve şişeler birbirine her vuruşunda sanki belediye, halka sokağa bakması için baskı yapıyor! Sense heybetli apartmanların yanında kendini daha bir ezik...
Konuşan ben değildim ve dublörüm henüz daha bir çocuktu…
Öyle kederli bir tutarlılıkla izlerken denizi; ki ben tutarlı bakarım genellikle, tutarsızlığım bizzat kendi küçük hikayemdedir. Denize ve gökyüzüne baktığımda gördüklerim; bulutların ve sert dalgaların dışında, insanlığın bu değerli şeyleri nasıl olup da paylaşamadığını sorgulamama neden olur. Hiç bir sorgunun...
Rüya..
Hiç bilmediğim bir nedenden ötürü, sıcak bir gecenin hiç olmadık bir anında ürperir tenim. Hiç bilmediğim bir şehrin sokaklarında sesini işitirim. Kaybolurum, kaybolur çiçekler ve çocuklar.. Usul usul uyuşur bedenim; uyurum, uyarım gecenin soluksuz sessizliğine.. Yalan olan hayallerimi düşünürüm yıldızlara...
Yalnız..
Bir uğultu işitiyordum. Muhtemelen gecenin sesi olabilir. Aldırış etmeden yürüyordum. Kediler uyuşuk hareketleriyle çöpleri eşeliyordu. Soğuk diyorum kendi kendime… “Umarım karınlarını doyururlar.” Deniz kenarına vardığımda, dolunayın olanca ışığını denizin üzerine yansıttığını gördüm. Işıl ışıl ve hareketliydi deniz.. Yakamozun, hayatımda daima...