Menu

Bir şey…

Hiçbir şey istemiyorum sizden. Bu, sahip olduklarımdan dolayı gelişen bir tavır değil. Sadece benim arzuladığım hiçbir şeyi verecek cesarete sahip değilsiniz. İstediğimde; bir sırra haiz olmuşçasına garip, tedirgin ve korkaktınız. Bu yüzden hiçbir şey isteyemem sizden. Bencil tavırlarınızla dağıttığınız gülücükleri arzuladığımı mı düşünüyordunuz? Yoksa türlü zehirler akıttığınız sinsi duygularınız mı benim rüyalarımı süslüyor? Ben sizden hiçbir şey istemiyorum. İnsana dair bir umut olsa içinizde, belki bin bir umutla isterdim bunu sizden. Ama içinizde yaptığınız katliamın şiddeti, gözkapaklarınızdan okunmakta… Gözlerinizin solgun damlaları, içine düştüğünüz girdabın etkisiyle her an akmaya müsait. Belki sadece o yaşlarla içsel bir ilişki kurabilirim ama bunu istemem. İnsanın yok oluşuna tanık oluyorum. Bu yok oluş sizlerin her anını kuşatırken, anlamadığınız cümlelerin de pek önemi kalmıyor. Her şey bir anda oluvermiyor. Ama siz bir anda katlediyorsunuz varlığınızı. Farkında bile olmadığınız şeyler hakkında konuşup ahkâm kesiyorsunuz. Yanılıyorsunuz!

Bir kuş uçuyor çevremde. Herhangi bir amacı var mı bilmiyorum. Ama çevremi kuşatmışçasına dönüp duruyor. Bana onu izlemekten başka bir şans vermiyor. Ben de oyunu kuralına göre oynayıp öylece seyrediyorum onu. Bir süre sonra izledikçe mutlu olduğumu hissediyorum. Ama o, tam bu hisse ulaştığım anda uzaklaşmaya başlıyor. Kısacık bir an… Ne eksik ne de fazla… Eğer onu daha fazla izleyebilsem, bir önemi kalmayacak. Elimdeki o andan daha çoğuna sahip olmak sıradan bir döngüden öteye gidemeyecek. İşte bu yüzden öyle duruyorum. Belki ilerlemeliyim, daha ötede bir başka anın eşsizliğiyle kuşanmalıyım. Fakat ötede ne olduğunu kestiremiyorum. Tanıklık edeceğim şeylerin ağırlığı bedenimi yoruyor…

Çok sonra insanlardan uzaklaştığımı hissediyorum. İnsanlardan uzaklaşıyorum ama nereye yaklaşıyorum? Belki bir hiçlik çıkmazındayım. Belki de bir başka evrenin girdabındayım. Tanımlamak güç. Gözlerimle göremeyeceğim kadar parlak bir şey bu. Anlatılamayacak kadar karmaşık. Bir titreşimle sese aktarılamayacak kadar garip…

Zamanın bir önemi olmuyor. Zamansız bir coğrafyada, öylece oturuyorum. Kuş cıvıltılarının huzurunda yaşıyorum bu anı. Başka hiçbir şey yok çevremde. Ne bir hırs, ne bir duygu ne de gündelik telaşeler… Ben varım, bir çiçeğin polenlerine tutunuyorum ya da bir umudun yaprağına…

Artık hiçbir şey istemiyorum. Akıp giden suyun, berrak bir şırıltısında; yemyeşil yaprakların oynaklığında ve türünü bilmediğim kuşların cıvıltısında savruluyorum. Her yerdeyim. Her şeydeyim… Yıpranan bir dünyanın hiç keşfedilmemiş coğrafyasında, insan denen mahlûkattan çok uzakta bir şeyim…

Yüreğime bir sancı gibi saplanan, kusurlu bir şeydiniz… Öyle büyük laflar edip küçüldükçe varlığınız, benim için hiçbir şey ifade edemezdiniz…

Duymadan, görmeden, bilmeden ve hissetmeden; “yaşadık” dediniz. Yaşamak neydi hiç bilemediniz…

Beğen  
Önceki Yazı
Sonraki Yazı