Menu

Ortaya Karışık-3

Geçenlerde dolmuşa bindim. En öndeki koltukta bir adam, ortadaki koltukta da orta yaşlı bir kadın ve ufak tefek bir çocuk vardı. Daha sonra doldu tabii. Dolmuşların o ağır aksak gidişi ve şoförlerinin bir avcı edasıyla çevreyi süzüşlerine baya bir ayar oluyorum. Aynı yolu bazen 20 dakikada, bazen de yaklaşık 45 dakikada gitmek nedir? Bu süreyi yolun yoğunluğunun etkilediğini düşünüyorsanız yanılıyorsunuz. Bu avcı toplayıcı şoförler sorumludur gecikmelerden. Neyse, dolmuş birer ikişer doldu. Çocuk yol ilerledikçe fenalaştı ve en sonunda kadının çıkardığı çantanın içine doğru kusmaya başladı. Çanta da poşet desen değil, kâğıt desen değil, bezimsi bir şey. Bir süre sonra haliyle ne idiği belirsiz bu çanta, sıvı sızdırmaya başladı. Dolmuş da bir o yana bir bu yana gittikçe, sıvı dolmuşun zemininde çatallaşan yollarla ilerledi. Hemen ayakkabılarıma doğru bir hamle yapıp bu yollardan biriyle kesişme yaşar mıyım diye kontrol ettim. Şükür ki benlik bir sıkıntı yoktu. Fakat diğer yolcular Twister moduna girmişlerdi bile!

Sonra çoğunluğun indiği -tabii ki AVM- yere gelip sek sek tiripleriyle indik. Kahvemi yudumlarken; her gün bin türlü yere, bin türlü pisliğe bilerek ya da bilmeyerek bastığımız geldi aklıma. E arkadaşım dolmuşta niye gereksiz tavırlara büründük biz? Sokak bir kusmuktan daha mı temiz? Bunun gibi ikiyüzlülükleri çokça yapıyoruz aslında. He ben bunu ikiyüzlülük olarak gördüm, sen görmeyip “bile bile de niye basalım elalemin çocuğunun kusmuğuna” diyebilirsin. Saygı duyarım…

***

Nihayet seçimler bitti, gelsin geçimler diyoruz… Ülkece hakkımızda hayırlısı… Yaşamım boyunca –en azından ergenlik ve ilk gençlik yıllarım dışında- aşırılıklardan ve sert siyasi tavırlardan uzak durmuşumdur. Hâlâ da aynı noktadayım. İnsanların mutlu, özgür ve gelecek kaygısından uzak bir yaşam sürmesinden başka bir şey istemiyorum. Baktığında çok basit bir şey be arkadaş! Çok basit ama insanın hırsları ve doymak bilmez arzuları işin içine girince tabii her şey boka sarıyor. Bu yüzden birileri ezilirken birileri de eziyor. Ezenin ve ezilenin olduğu bir dünya da bana pek keyif vermiyor. On binlerce yıllık serüvenin genel özeti bu. Canlıların en akıllısı insanın, aslında çok da akıllı olmadığının da bir göstergesi… Yüzbinlerce savaş, vahşet ve acı yaşanmış; bir ders alınamamış. Alınacak mı? Ben bilemem arkadaşım! Ben kimim ki? Sen bileceksin… Neyse bu mevzu uzar gider.

Ama temel şeyler istiyoruz, belediye başkanlarından. Güzelce işimize gidebilelim, her yeri betona çimentoya boğmayalım, ormanlarımızı ranta açmayalım, çözüm odaklı olalım, yancı-partici-adam kayırmacı olmadan işimizi gücümüzü her semte-insana ulaştıralım. Valla aya falan çıkma derdimiz yok. Deveye hendek de atlatmayın. Güvenli, huzurlu, mutlu bir şehir için size oy veren insanların emeklerini boşa çıkarmayacaksınız. Zaten bunları yaparsanız yine seçerler. Zor bir şey değil. Gerçekten değil. Samimiyetini yitiren her insan kaybetmeye mahkûmdur. Samimiyetinizi yitirmeyin. Midenizin alacağından fazlasını arzulamayın. Nerede düşen biri varsa yeniden kalkması için çabalayın. Uzaymış falan canı cehenneme. Biz önce şunu becerelim, gerisini de becerecek çok becerikli insanlar var bu ülkede. Parti gözetmeksizin şu söylediklerimi birileri dikkate alırsa mutlu olurum. Almazsa da kendileri bilirler. Kendileri kaybeder arkadaş!

***

Ya ben eskiden şarkı-şarkıcı keşfederdim. Mesela Pinhani’yi, öyle Kavak Yelleri’nde meşhur olmadan dinleyen üç beş kişiden biriydim ben. Manuş Baba’yı Antalya’da bir barda en önde üç beş kişiyle dinlerdik. Kalben falan… “Hadi len oradan, biz de biliyorduk!” diyenleri de öpüp başıma koyuyorum. Şimdi kaçırdığım şarkılar-şarkıcılar çıkıyor karşıma, garip bir utanma yaşıyorum. Neyse fazla uzatmadan, can dostum Mert sayesinde Karsu ile tanıştım. Gidin dinleyin, bol bol dinleyin, alta da iliştiriyorum yazıya eşlik eden şarkısını, öpüp başınıza koyun; helal olsun Karsu! Sesine sağlık…

Hadi ben kaçtım arkadaş!

Beğen  
Önceki Yazı
Sonraki Yazı