Menu

Son Bulan – Bölüm 2: Öncesinin bilinmezliğini kuşanan, sonrasının bilgesi olamaz…

Bir süre sonra, acı siliniyor. Sanırım bedenimdeki kan bitmek üzere… Kalbimin ağır aksak ritmi, güçlü bir davuldan alıntılanmış gibi. Gözlerimi kontrol edememeye başladım. Bunlar son anlarım… Öncesinde hissettiğim soğuk, yerini soba sıcaklığına bırakmış. O an, annemin evdeki sobanın üzerinde pişirdiği kestanelerin tadı geliyor aklıma. Küçücük bir yutkunuşun ardından, boğazımın kuruduğunu anlıyorum. Bir daha asla boğazımdan geçmeyecek olan o eşsiz kestaneleri, şu halimde hatırlamamı yadırgıyorum. Ama sonrasında siliniyor hafızam. Artık, en ufak bir resim yok zihnimde. Kulaklarım dünyanın tüm seslerine kapanmış gibi. İzole bir andayım. Ne olacağı konusunda hiçbir fikrim yok. Tüm acılarım silinmiş, hissiz bir et yığını halinde bekliyorum.

Zaman kavramı yiteli çok oldu. Alabildiğine beyaz bir yerdeyim. Vücudumu göremiyorum. Sadece beyaz var. Başka hiçbir şey yok. Öldüğümü bilsem de, neden ve nasıl öldüğümü hatırlayamıyorum. Kendimle alakalı diğer her şey gibi, bu bilgi de yok zihnimde. Bekleyiş sürerken, uzaktan bir ses işitiyorum. Doğru düzgün bir şey ifade etmiyor, ama ses var. Orada bir yerde… Bir süredir buradayım, farklı olan tek şey o ses… Sanki dokunabileceğim bir hayatı ifade ediyor. Ancak asla dokunamıyorum. Uzakta bir yerde, bana dair olduğuna inandığım o sesi bekliyorum. Yaklaşırsa, belki de her şey çözümlenebilecek.

Artık benim için sıradanlaşan ses, bir süre sonra birdenbire kesildi ve hemen ardından çok uzakta olduğunu düşündüğüm bir resim belirdi. Artık beyaz değil her yer. Orada bir resim var. Neyi ifade ediyor ve benimle alakalı mı bilemiyorum. Kendimle ilgili hiçbir şeyi bilmiyorum. Bu duruma verilecek tepkinin çeşidi ve büyüklüğü de belirsiz. Duruyorum. Beyaz bir şey bu, bilmediğim seslerle ve resimlerle bezeli…

Sanki her şey belli zaman aralıklarında, usul usul gerçekleşiyor. Bu fikre; çok uzakta olan resmin hemen yanımda belirmesi ve ardından yine o eski sesi işitmem sonrasında kapıldım. Bir süre, resim hakkında en ufak bir şey düşünmedim. Çünkü ses, bir önceki işitilebilirliğinden daha iyi bir haldeydi. Anlamlar çıkarmak zorundaydım. Bu içgüdüsel bir istekti. Ama olması gerekenin, bu olduğu açıktı.

Resim de, ses gibi bir yakınlık hissettirdi. Sanki ufak bir hareketle çözebileceğim bir olay vardı karşımda. Ancak öncesinin bilinmezliğini kuşanan, sonrasının bilgesi olamazdı… Resim, bana dair ama çözümsüz bir şeyin yansımasıydı. Bunları düşünürken, beyaz; kırmızı bir renge büründü. İçinden çıkmak isteği uyandırdı bende. Ama sadece görebiliyordum. Hareketim, sanki dışarıya bağlıydı. Kendi içimde dönüyor, ama ne ileri ne geri gidebiliyordum.

Anlamak zaman gerektirir. Zamansız yargılar ise, sadece kayıptır…

KorsanKalem 30.06.17 04.05

Beğen