Menu

Beklediğim Gibiyim – Büyük Ev Ablukada

Beklediğim Gibiyim – Büyük Ev Ablukada

Boş zamanlarda boşluklar yaratma telaşının içinde geçip giden her şey, gelip yığılan her şey gibi anlamsızlaşıyor. Eskide kalmak, çocuk kalmak, sızıp kalmak, bakıp durmak… Bir yerlerde mutlu bir şeyler var. Uzanıp koparasım geliyor. Çirkinleşmek bu mudur? Güzele düşman olmak? Dönüp dolaşıp vardığımız yer, yıllarca kaçmaya çalıştığımız yerse?

İçimden akıp giden küfürler, bir yolunu bulup sessizlik merkezimde soluklanıyor. Bir orta yaş krizi gelip kapımı kırıyor? Nedenler niçinler birbirini kovalıyor. Düzensiz, çok düzensiz…

Burada şimdi çığlık gibi yağmur yağıyor. Kulağımda dönüp duran bir şarkı… Sözlerinde kendimi arıyorum. Bazen kayboluyorum, bazen bir cümlesiyle suratıma sağlam bir tokat iniyor. Kusasım geliyor…

“Neye baksam kayboluyor, Neyi duysam yok, Bileniyorum dileniyorum, Ne için hiç bilemiyorum”

Bilinmezliğin içinde kaybolup görmezden gelemeyince yaşadıklarını, günler bir şekilde sıralanıp uygun adım geçip giderken önün sıra, geceler biraz daha var olabilmek uğruna geç girerken yataklara; bunların sebebi Ne için hiç bilemeyişlerinden… Belki bir anlam bulabilsen pek çok şeyi de değiştirebilirdin…

“Nefesim tutsak, Nefesim tutsak, Hevesim kursakta kalıyo, Yıllarım yarım, Günlerim derin, Gözlerim körebe, Beklediğim gibiyim”

Bir oyuna dönüşmüşken yaşamlarımız, gerçeğin apaçık ortada olmasını kimse umursamıyor. Tutsak edilmiş ruhlarımız, ötesine geçmeyi başaramıyor. Çünkü yollar kesilmiş, saflar tutulmuş, esaret doğduğun gün başlamış ve geçen her günü oyunlar oynayarak geçirmek zorunda bırakılmışsın. Aslında yıllar önce fark etmişsin her şeyi. Ne olacağını, ne olacağımızı biliyoruz. Korktuğun şeye dönüşeceğine, dönüştürüleceğine eminsin ama dedim ya oyunlar oynuyorsun gerçeklerden kaçmak için. Kaçabileceğin yanılgısı ya da avuntusuyla yatıştırıyorsun kendini. Nihayetinde varacağın yer, kabuklarının altındaki belli. Değiştirmenin mümkün olmadığı bir son…

“Bi’ şehri mahvettim, Her kumaşı söktüm, Elimde buruşan, Sayfalar bomboş, Ayda yemin ettim, Evde yere kustum, Binaların üstü, Benle aynı yaşta, Yaralarım yeni değil, Canım artık acımıyo’, Hepsi benim hazinem, Sihirbazın biri beni yok etmiş olabilir mi?, Alkışların sesinden”

Sahilde çocuklar büyük bir emekle kumdan koca bir imparatorluk sarayı yaptılar. Saatlerce güneşin yakıcı ışınlarına inat, her ayrıntısını incelikle yaptıkları kumdan kaleyi bitirdiklerinde bir süre onu seyredip kendileriyle övündüler. Bu görkemli anın ardından hep birlikte koşarak görkemli eserlerinin üzerinde zıplamaya başladılar. Bir dakika içinde sıradan bir kum yığınına dönüştü her şey. Sıradan, dikkat çekmeyen bir yığın… Çocuklar çoktan denize girmiş çığlıklar içinde denizin dibinden aldıkları ıslak kumları birbirlerine fırlatmaya başladılar… İnsanlığın kısa özeti gibiydi… Anlamsız, üzücü, hayal kırıklığı…

Yaşananların ardından, bir cümle kurmanın ne kadar zor ve anlamsız olduğunu ama yine de vazgeçilmezim olduğunu fark ediyorum. Fakat uzaklaşıyorum. Uzaklaştıkça ifade etmek istediğim her şey cümleler halinde içime saplanıyor. Bomboş sayfalar ve yaralarım… Umursamadığım zamanlarda cesurca her şeyi yok sayabilirim. Kötü her şeyi bir tecrübe, bir deneyim, bir evre olarak açıklamak insanı hissizleştiren, uyumlu kılan tek şeydir… Başarı ve başarısız ayrımı pek çok bakışa, algıya ve duruma göre değişebilir. Gerçek başarı nedir peki? Bu sorunun ardından maddi başarılar akla geliyorsa bu bir yanılgıdır. Varoluş amacını hiçbir etkiye maruz kalmadan bulabilenler başarı ya da başarısız kavramlarını irdeleyebilir. Yaşamın başarı ya da başarısızlık kıstası sadece bu noktada geçerlidir. Geri kalan her şey geçicidir. Rakamdır, küsurattır. Bunun farkına varamayan herkes zamanı gelince gerçekle yüzleşmek zorunda kalacaktır. Gerçeğin farkındakiler içinse durum kritiktir. Çünkü gerçek ortadayken bunun için adım atmak gerekir. Adım atan başarır, adım atamayan ise başarısızlığın safındadır. Ancak başarısızlık karşısında da bir oyun oynarız. Başarısızlığı başkalarına mal ederek geçici iç huzurumuzu inşa edebiliriz. Geçici…

“Duyulmaz oldu belki, Yazdığım bu şarkı, Kaybolan her şeyle başlamıştı, Vazgeçmedim, Kabuslar görmekten, Yerle birim yerle bir, Beklediğim gibiyim, Madem sahile vurcaktım, oltalardan niye kaçtım?”

Çabaların, emeklerin, uykusuz gecelerin bir sonucu olmayabilir. Hayatın en fırıldak yanı bu! Kesin sonuçlar, net bir formül, kabul edilmiş bir kural yok. Elinden gelenin en iyisini yapsan da görülmez, duyulmaz olabilir, istediğin sonucu alamayabilirsin. Yaşam kaybediştir. Her şeyi kaybedebileceğini bilerek inatla çabalarsın. En kötüsünün de kötüsü olabileceğini her yeni olayda deneyimler, yerin sonsuz dibi olduğunu öğrenirsin. Ama isyan etmek de ruhumuzun asiliğinden gelir. En nihayetinde ruhumuzun bir yanı isyankârdır. Tüm kurtuluş çabalarının sonunda yine de hapsolursun bu hayatın bir anında… İsyan etmek en büyük özgürlüğümüzdür. Korkudan arındığımız en yüce an…

“Gerçek benim tükenmez kederim, Ben bedenimin içinde, Beklediğim gibiyim, Bazen kendimi görseydim, nerelere gidemezdim?, Dilimin ucuna varsam bana yetebilirdi”

Sonunda yüzleşirsin. Gerçekler, her insanın içini acıtır. Kendini başka kimliklerde, başka konumlarda, başka cümlelerde, başka hikâyelerde hayal edersin. Zamanla hiçbiri olmadığınla yüzleşmek zorundasın. Belki de çok önceden bu yüzleşmeyi yapabilseydin kendini gerçekleştirmek, kendi gerçeğinle kabul edilmek bu kadar güç olmayacaktı. Fakat yıllar geçti… Şimdi kendi gerçeğinin de bir anlamı kalmadı. Bu yüzleşme ötelediğin bir şeydi. Aslında en başından beri her şeyin farkındaydın. Ama uydurduğun şeylere inandın. Ötelediklerini aştığını düşündün. Sana inandıkların yetebilirdi, ama inandıkların gerçek değildi. İnandığın kişi, sana uzaktan yakından benzemeyen bir şeydi…

Vazgeçmedim,
Kabuslar görmekten,
Yerle birim yerle bir,
Beklediğim gibiyim,
Madem sahile vurcaktım, oltalardan niye kaçtım?
Gerçek benim tükenmez kederim,
Ben bedenimin içinde, Beklediğim gibiyim

İnstagram hesabımı takip edebilir, diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz. Ya da her neyse…

Beğen  2
Önceki Yazı
Sonraki Yazı