Menu

Kendini

Kendini

Bir şekilde yaşadığın gerçekten uzaklaşarak kuytu bir köşeye çekilip kendini dinlediğin oluyor mu? Hayatına dokunanları, geçmişin karanlık köşe başlarını, anlamsız kırgınlıkları, büyük hayalleri, yıkılan düşleri ve sana dair ne varsa tamamını elden geçirip yüzleşebiliyor musun? Aklına gelen cümleleri, tereddüt etmeden bırakabiliyor musun kalabalığının üstüne? Yoksa o kalabalığın arasına karışıp yaşamını sürdürmeye devam mı ediyorsun?

Kendini ne kadar tanıyorsun? Ne biliyorsun kendin hakkında?

Bir bütün olamayacak kadar farklıyız aslında. Bir kümenin içine atmışlar bizi; varlığımızı, ayrımlarımızı, ses tonlarımızı, bakışlarımızı, duygularımızı ve daha pek çok şeyi görmezden gelerek… Bir bütünmüşüz gibi… Bir bütünü oluşturmak zorundaymışız gibi… Çözümsüz bir uyumsuzluk yaratmışlar. Çözümsüz bir kaos içinde kendini yok etmen istenmiş boş bir “biz”lik yaratmak adına…

İlgisini kaybetmiş bir öğrenci gibi geçiriyoruz günlerimizi… Bu kuru kalabalık, bu yüzsüz güruh bir ırmağa dönüşmüş akıp gidiyor hayatın içinde… Kendini kitaplara tutunarak kurtarmak istiyorsun… Kitaplar da kurtaramıyor seni… Maruz kaldıkların, maruz bırakıldıkların kendini saf ve temiz tutmana izin vermiyor… Irmak seni de ıslatıyor… Kirli bir ıslanış bu…

Günleri anlamlı kılmak gerek gibi geliyor. Anlamların havada uçuştuğu bir mezarlıkta, dikilen mezar taşları gibi insanlık! Kimseye iftira atmak gelmiyor içinden. Kendini aynada görsen suçlunun robot resmini çizdirebilirsin ama takatin yok bunlara… Başkalarının hayatını, beynine bir tatmin cümlesi gibi zerk ediyorsun. İyi bir uykuyu hak ettiğin yanılgısına bulaşıyorsun. Ama biliyorsun uyuyamayacaksın. Yorgan sarılacak boğazına, yastık boynunu kıracak; boğuşacaksın, ter içinde kalacaksın ama uyuyamayacaksın. Kendini uykuya hasret milyonlarcasının arasında bulacaksın. Uyurgezer bir yığınla yol alacak, ayakta uyutulduğunun da farkına varamayacaksın.

Kendini hep bir şeyleri anlamaya, çözmeye, bir şeyler hakkında kendi yorumunu yapmaya zorlayacaksın ama fırsat vermeyecekler. Çünkü bir sürü hesap kitabın içinde çırpınıyor olacaksın. Geleceğin umut yüklü balonları, birer ikişer patlayacak ve atmosferin o kokuşmuş boşluğunda yitip gidecek. Fark ettiklerin, seni farklı kılmayacak. Karşında boylu boyunca uzanan iki soru işaretiyle uzun süre bakışacaksın. Anlamsız birine dönüşüp yalnızlaşmak mı yoksa ait olmak zorunda olduğun kümenin sadakati mi? Karnını çoğunlukla doyuracaksın, korkma! Fakat duyguların büyük sofrasından aç kalkman pek olası…

Bakışların herkesin bakışları, sözlerin sahte; sığmak için sana uygun görülen o kalıba, türlü şaklabanlıklar yapan bir oyunbaza dönüşeceksin. Böyle böyle alacaklar elinden en kusursuz yanını ve utanacaksın verdiğin tavizlerden dolayı… Büyük bir utanç kalacak geriye, büyük bir utanç… Bir leke gibi taşıyacaksın bunu. Son nefesini verene dek gizlediğin yerde saklı duracak. Ama herkes bilecek taşıdığın bu utancı, herkes bilecek! Çünkü kendini feda ettiğin bu esaret, herkesin esareti… Herkes aynı utancı taşımakta… Aynı sessizlikle saklamakta bu utancı…

En çok da her şeyden habersiz sokak aralarında oyunlar oynayan çocukları seyrederken bulacaksın kendini… Keşkelerin tam bu anlarda akıp gidecek sessizce. Çünkü bileceksin hapsolduğun bir küme değil, başlı başına bir hücre! Bu hücrenin ne bir kapısı ne de bir penceresi mevcut. Gördüğün ne varsa duvarlarına çizilmiş, yapay… Ya o resimleri kirletecek ve bu oyuna son vereceksin ya da ölene kadar kendini hapsedeceksin…

Kendini büyük bir ikilemde hissettiğin oluyor mu? Boyundan büyük işlere kalkışacak bir cesaret, bir delilik? Elimden ne gelir ki, diye geçiriyor mu aklının bir köşesinden? Devlere gücünün yetip yetmeyeceğini sorguluyor musun bu cüce halinle? Hâlâ bir umut taşıyor musun içinde?

Kendini

İnstagram hesabımı da takip edebilirsiniz.

Diğer yazılarıma da göz atabilirsiniz.

Beğen  2
Etiketler