Menu

Arada

Peşinen söyleyeyim; hiçbir şeyin önemi yok! Sancısını çektiğim düşlerin büyük bir kısmı bugün benim için bir şey ifade etmiyor. Dünüme mi yabancılaştım, yoksa dünden bir ders çıkarıp yeni yollara mı saptım bilmiyorum.

Bir şeyleri daha az önemsiyorum artık. Etiketler, sayılar, hashtagler, onlar, bunlar, taraflar, taraftarlar, takımlar, anlatılanlar, anlaşılanlar, yorumlar, dakikalar, falanlar ve tabii ki filanlar…

Önemsiz geliyor büyük kavgalarınız… Çivisi çıkmış bir çağın çırpınan zavallıları olarak çok büyütüyoruz her şeyi… Kendimize bile dev aynasından bakıyoruz. Önemsemiyorum tavırlarınızı, tanımlarınız beni tatmin etmiyor artık!

Varlığımı, var olduğumu, ruhumu hissetmeye çalışıyorum. Ötesiyle ilgili yapabileceklerimin kısıtlı olduğunu biliyorum. Benden önce büyük adımlar atıldı ve büyük yıkımlar yaşandı. Hiçbir kan davasını nihayete erdirebilecek gücümüz yok! Öyle inandırabilirsiniz kendinizi. İşe yarar şeyler yaptığınız yalanına sığınıp arzularınızı tatmin dahi edebilirsiniz. Bu hayat sizin ve yapacaklarınız diğer tüm insanların yapacaklarıyla eşdeğer bir yerde… Dönüp dolaşıp aynı yerlerde, aynı kalabalıklarda, aynı eylemlerde sürdüreceksiniz yaşamlarınızı. Bireysel tavırlarınızı bir tokat gibi vuracaksınız toplumun kalçasına… Çıkan ses kulaklarınızı titretecek ve ne büyük işler başardığınızdan bahsedeceksiniz… Büyük işler başaranlar kulübünde eski günlerden bahsederken kendinizden geçeceksiniz. Ama farkında olmadığınız ya da olup görmezden geldiğiniz gerçek orada, yanı başınızda oturuyor olacak. Şimdiki zamanın basitliğinden kaçamayacaksınız. O orada oturdukça, geçmişin derinliklerinde kaybolmayı seçen diğerleri gibi anlatıp duracaksınız. O büyük kavgalarınızı, o büyük ve alkışlanası geçmişinizi yalanlarla renklendiremeye, süsleyip püsleyip hâlâ varmış gibi yapmaya devam edeceksiniz…

Biliyorum gün geçtikçe küçülecek her şey. Kimse büyük ahmaklıkların peşinden gitmeyecek. Vazgeçeceğiz o büyük imparatorluklardan! Çünkü büyüğü arzuladıkça, mutsuzluğa gömüldük ve mutsuzluğa ittik bu dünyayı… Artık küçüğün keşif zamanı…

Adı sanı duyulmamış bir kasaba bulmalıyım. Bulduğumda ise ahalisine bir selam çakıp onlar gibi olmalıyım. Onlar gibi bakmalı, onlar gibi gülmeli, onlardan olmalıyım…

Arada aklıma gelen cümleleri öyle bir çırpıda tüketmeden, fısıltılarla sayıklayıp günü kurtarabilirim diye düşünüyorum. Haber bültenlerinin dehşetiyle kuşanmış benliğimi bir köy türküsüyle temizleyebilirsem eğer, belki gerçekten özgür bile sayılabilirim…

Aynı gökyüzünün altında yaşadığımız hayatların tutarlı bir yanını bulamadıkça, basit çözümleri olan on binlerce yıllık sorunlardan tiksinmeye başladım. Tiksintim bir öğürtüye dönüştü ve bilmem kaç yıldır cümleler kusuyorum. Yazmamdaki temel sebep belki de koca bir hiçti. Nedense buna, bu zamana kadar kafa yormadım. İçimde büyüyen şiddeti yazdığım metinler sayesinde bir yumruk gibi savuruyorum. Birilerine denk gelip gelmemesi de umurumda değil! Belki hiç okumamış olsaydım, bilmemiş, görmemiş ve tabii ki duymamış olsaydım; bu kokuşmuşluktan rahatsız olmazdım. Ama aklım almıyor. İnsan ne olursa olsun, arada, yaşamına dair ufacık bir şüphe duymaz mı? Nasıl oluyor da bu vasat hikâyelerin kahramanı olmayı içlerine sindirebiliyorlar?

Arada oturup insanları seyrediyorum. Arada kalmayan, öyle pervasızca ortalıklarda dolaşan insancıkları…

Beğen  
Önceki Yazı
Sonraki Yazı