Menu

Hiçbir şey bir anda olmaz…

Hiçbir şey bir anda olmaz…

Yaşamın kimi dönemlerinde, insanın tıkanıp kaldığı ve kendini yetersiz hissettiği anlar vardır. Bu anları her birimiz çokça deneyimlemiş ve belki de hâlihazırda böyle bir dönemin içinde olduğumuzu sezinlemişizdir. İstisnasız herkesin bu ve buna benzer süreçler içinden geçtiği gerçeğini öncelikle kavramamız gerekmektedir.

Özellikle bir yaratım süreci içinde yer alan kişilerin ya da hayatında önemli kararlar alıp bu kararları uygulama aşamasında olanların bu hissiyatla yüz yüze geldiklerini söylemem yanlış olmayacaktır. Peki, bu tıkanmaların, bu hissiyatın nedeni nedir ve nasıl aşılabilir? Bu yazımda sizlere dilim döndüğünce bu hususları anlatmaya çalışacağım.

En bildiğim şeyden, yani bir yazı doğurma-çıkarma aşamasıyla başlamak istiyorum. Korsan Edebiyat’ta ve içinde yer aldığım dergi süreçlerinde karşıma sıkça çıkan bu tıkanış durumlarını kendimce bir çatı altında toplayabildim. Aslında yazı yazamamanın, bir hikâye çıkaramamanın en temel sebebi yazıya ve kitaplara gerekli vakti ayırmamamızdır. Yazmak için okumak ve –ne olursa olsun– yazmak gerekiyor. Bu gereklilikleri anlamlı birer parça olması adına yapmamız da gerekmiyor. Yani bir hikâye yazmak için illaki bir hikâye kitabı ya da bir roman okumak zorunda değiliz. Okunabilecek herhangi bir metni okuyup bu metnin uyandırdığı hissiyatı kaleme almakla başlamalıyız. Kimsenin bizim yazacağımız yeni öyküyü büyük bir heyecanla beklemediğini biliyoruz. Yani elle tutulur bir metin çıkarmak için acelemiz yok.

Anlamsız ve birbiriyle alakasız metinler yazıp anlamlı bir bütüne ulaşmanın çok da zor olmadığını kavramamız gerekli. Bunu yaparken, öyle uzun uzadıya metinler olarak da düşünmeyin sakın. Yani bir odaya gireyim ve orada geçirdiğim zamanda bir şeyler yazayım gibi bir şey değil anlatmak istediğim. Yapmanız gereken, günün belli saatlerinde aslında çokça görmezden geldiğimiz boş zamanları değerlendirmek. Bu boş zamanlardan kastım; işe, okula veya bir yerden bir yere giderken otobüste-minibüste geçirdiğiniz anlarda telefonunuzun not defterinde kuracağınız cümlelerdir. Beş paragraflık bir metin beklemiyorum sizden…

Bunu uyguladık, şimdi ne olacak? Bunu uygulamaya başladığınızda, yani notlar almaya başladığınızda, bir süre sonra bu anlamsız sayıklamalarınızın yerini; o gün gelişen olayları, karşınıza çıkan insan tiplerini, komik, hüzünlü ya da şaşırtıcı durumları toplamaya başladığınızı göreceksiniz. İşte bu sürece geçiş yaptığınız anda, hayatın karşınıza çıkardıklarını yeniden kurgulamak ve insanlara kendi kurduğunuz denklemi aktarmak isteyeceksiniz. İnanın, çok güzel şeyler çıkacak ortaya…

Bir metin yaratma hususundaki bakış açımı umarım sizlere aktarabilmişimdir. Peki; yeni kararlar, hayatın yeniden kurgulanması ya da yeni bir maceraya giriş süreci hakkında ne söylenebilir? Çağımızın başarı timsallerinin hayatlarının ortak bir özelliği vardır. Garip bir ortaklık olsa da benim de felsefemi oluşturduğunu söyleyebilirim. Nedir diye soracak olursanız; süregelen hayatlarını, düzenli dünyalarını bir anda reddedip düşlerinin peşinden koşma cesaretine sahip olan bu büyük başarı abideleri, bizlere aslında her şeyi yaşam öyküleriyle anlatıyorlar. Ama biz bunu ya göremiyoruz ya da bu cesarete tam anlamıyla sahip değiliz. Öyle ya; günümüz dünyasında kaç kişi, düzenli bir işi bırakıp hayallerinin peşinden koşacak cesarete sahiptir? Bence birçoğumuz güvence peşindeyiz. Birçoğumuz zorlanmadan rahatın ılıman iklimini düşlüyoruz. Birçoğumuz hayatın güzelliklerinin altın bir tepsiyle sunulacağı günü bekliyoruz. Ama hiçbir düşün cefasını çekmeden sefasını süremeyiz. Kimse buna hazır değil. Ki bunu, piyango milyarderlerinin çöken hayatlarıyla görebiliyoruz…

Yeni bir karar, hayatın yeniden kurgulanması ya da bir maceraya atılmanın en büyük engelleyicisi kim diye soracak olursak; benim cevabım “yine kişinin kendisidir” olacaktır. Peki, niye böyle düşünüyorum? Bunu anlamak için genellikle yaşadığımız bir süreci size anlatmam gerekiyor: Yeni bir karar aldık. Bu kararlar genellikle bir tetikleyiciyle alınır. Ne olabilir bu tetikleyici? Mesela izlediğimiz bir video-film, bir gezginin yaşadıklarını yazdığı kitap, terapistlerin girdileri, yaşanan hastalıklar-ölümden dönüşler, sevdiklerimizin vefatı ve aşk… Sonuncusu için dağları deleriz 🙂 . Evet birçok etken, birçok değişim noktası var.

Bir değişim kararı aldık. Sonuç, genellikle henüz o dönüşüm için en ufak bir adım atmadan hüsranla son bulur. Neden? Çünkü hiçbir şey yapmayız! İlk bir saat, bilemedin birkaç saat, hadi daha ciddi olalım bir iki gün kesin kararlıyız. Artık değişecek her şey. Pat! Telefonumuzda kurduğumuz alarmlardaki gibi, kararlarımızı ertelemeye başlarız. “Yarın kesin diyete başlıyoruz”, “yaza roman bitiyor”, “bu son paket”, “seyahat çantamı alayım da”, … Evet, en rezil dönemin başındayız. Ertelemeye başladık “büyük değişim”i!

Ertelemenin hemen ardından daha da alçaldığımız, bahaneler kuşağı sahnelenmeye başlar. “Aman, yaza çok var, zayıflarız”, “romandan çok uzaklaştım baştan okumam lazım”, “azalttım bu bile bir şey”, “indirim başlayacak yakında, o zaman alırım”, … Düştük, yerin dibindeyiz… Neden? Çünkü bahane dediğimiz şey, insanın kendi kendine yalan söylemesidir de ondan! Hayatınızdaki insanları boş verin, siz kendinize bile gerçekleri söyleyemiyorsunuz! Sığındığınız bahanelerin tamamını kendiniz uydurdunuz. Ve asıl acı olan şey ise buna inanıyormuş gibi yapıp eski, mutsuz olduğunuz hayatı kabullenmeye başladınız. Bunu tam anlamıyla kabullendiğiniz anda, diğerlerinden farkınızın olma ihtimalini de öldürmüş oluyorsunuz. Rüyalarda buluşuruz…

Ertelemeyeceksin, bahane üretmeyeceksin, karar aldığın anda ilk adımı atıp koşuya ısınacaksın, diğer bütün faktörler senin engelin olacak ama düşsen de kalkıp koşudaki yerini koruyacaksın. Yani yılmayacaksın! Bir hayal kuruyorsan bunu mümkün kılacak, bir rahatsızlığın varsa yaşadığın hikâyeden bunu değiştirecek güce sahipsin. Hemen aklına bir bahane geldi. Öyle ya, insanın en büyük bağımlılığı avunmaktır. Hem avunur, hem de çevresindekileri avutur. Asıl acıyı görmezden gelerek yaşaması gerektiğine inandığını yaşar…

Unutmayın, boş heybeyle bir yemek yapamazsınız. Önce heybenizi dolduracak, sonra da o heybenin içindekileri belli bir sırayla ve ahenkle bir yemeğe döndüreceksiniz. Yaşamı güzel kılabilmek için emek vermek zorundayız. Eğer tüm sorumluluğu üstlenip hayalini kurduğumuzun peşinden koşmayı bırakmazsak, ona sahip olmamız da şaşırtıcı olmayacaktır. Sabredin, o zamana ulaşacaksınız…

Hiçbir şey bir anda olmaz…

İnstagram hesabımı da takip edebilirsiniz.

Hiçbir şey bir anda olmaz…

Beğen