Yediğimiz Küfürler Sonunu getiremediğim hikâyelerin sorumluluğunu, baştaki cümlelere yükledim. Ansızın beliren eşsiz bir doğa olayı gibi bir fısıltıydı her bir cümle… Bazen bu fısıltıya kulak kabartsam da çoğunlukla gelip geçen bir misafire dönüşüyor. Arkasından bile bakamıyorum. Unuttuğum onlarca detayı gerçekten...
Bir takım isteklerim var Ağbiler!
Büyüdüğü evin yıkılışını izleyen çocuklar gibi izliyoruz şimdilerde… Bir ülkenin ve dünyanın neye dönüşeceği korkusu içimizdeki… Oysa biz eskiden sokaklarda; yırtık kazaklarımızı, yamalı pantolonlarımızı umursamadan oynardık hep birlikte… Yıllar geçti, büyüdük. Aynı oyunları oynadığımız mahallemizin çocuklarıyla, şimdi aynı sokakta bile...
Gökçelikler
Seni hiç tanımadan sevdim ben, Sesini hiç duymadı kulaklarım, Ellerim ellerine dokunmadı henüz, Gözlerin ne renk onu da bilmem. Ama kalbim senin için, seninle beraber atmakta Adını biliyorum, Adın Gökçe, Ve seni seviyorum Yüzünü hiç görmesem de, Kalbinin ritmini dinliyorum…...
Geceye Düşülen Notlar-29
Geceye Düşülen Notlar-29 (Bu şarkıyla okursanız sevinirim) Yıldızlar kadar güzeldi yüzü… Ben hiçbir yıldızı yakından görmedim. Teleskopla da bakmadım hiç. Kavrayamadım gerçekliğini. Uzmanlara göre bundan yıllar yıllar öncesinin yansımalarını görüyormuşuz hala. Yani demek oluyor ki belki gökyüzü sandığımız kadar parlak...
Hiç doğmamış bir çocuk
Mavi bir at olsa ve çocuklar oynadıkları oyunlar dışında hiçbir şey bilmese hayata dair. Mavi at oyun parklarının çevresinde dörtnala koşarken, çocuk şarkıları duyulsa uzak kasabalardan. Uzak kasabalar akla geldiğinde şarkılar fısıldansa kulaktan kulağa. Ya da şarkılar hep bir ağızdan...
Keşke olmasaydı bu şarkılar
Bir dağın zirvesi, Bir düşün kırığı, Bir yangının alevi, Kaldı elimizde… Yaşadıklarımızı düşünüyorum da, Ne düşkünmüşüz birbirimize.. Parmak uçlarına bile anlamlar yüklemişim! Keşke diyorum, Keşke bu şarkılar olmasaymış! Bir çölde doğsaymışım mesela; Seraplarla bezeli bir ömürde, Kendimi şeyh ilan etseymişim.....
Yolların kattıkları…
Uzun yollar beni hep sahil kenarına çıkardı. Geceleri uzun uzun seyrettim denizi. Kokusunu içime çektim. Her şehrin sahilinde ayrı bir koku çalındı burnuma. Garip aslında. Ama çok da önemli değil. Işıltılı dünyaları bir kenara ittim bu yolculuğun sonunda. Kıyıda köşede...
Bir sevgiyi büyütmek, bu zamana dair değil!
Dedem at arabasıyla bostana giderken, bilmediğim türküler söylerdi. Bir keresinde yolda karşımıza bir araba çıktı. Az daha kaza yapıyorduk. Bir küfür savurdu hemen. Ama öyle ağır bir küfür değildi. Sanırım “deyyus” gibisinden bir şey… Dedem, karpuz ekiyordu. Karpuzlar o zamanlar...
Ah be güzel kardeşim gemi batıyor…
Ah be güzel kardeşim gemi batıyor… Dökülmüyor. Artık dökülemiyor. O kadar çok aktı ki gözümüzün yaşı… Artık, içimize doğru kanıyoruz sanırım. Kötülüğü yaymanın bu kadar kolay, sevgiyi anlatmanın da bir o kadar zor olduğu bir dünya burası. Ve sanırım artık...
Koca Koca Adamlar ve Masaya Düşen Damlalar !
Bir gülüş bile hatırlatıyor bazen. Bir gülüşün tonu, nasıl benzer başka bir gülüşe diye soruyorum kendi kendime. Sonra bir şarkı çalıyor. Çalmasaydı iyiydi bakışı atıyor masadakiler birbirlerine. Sonra hep bir ağızdan sigara yakıyoruz. Neden böyle olur bilmem. Herkes mi...
Çıkmaz…
Ben bir çocuktum. Sonra büyüdüm. İşte ne olduysa, o sonradan sonra oldu. Hayatım sonraların karmaşasında geçiyor. Bir şey oluyor, “sonra” diyor birisi. “Sonra ne oldu?” Sonrası olmayan hikâyelerde başıboş dolanamadım bir türlü! Sonrası olmayan hikâyeler, çıkmaz sokaklar gibidir aslında. Bir...
Gökçe tabi, başka ne olabilir ki?
Bu şarkı eşliğinde okumanız dileğiyle : Beni Vur Oysa ben bu gece, tüm her şeyi bir kenara bırakıp sana seni anlatacaktım. Ama sen, benim gözümden hiç görmedin ki kendini… Uydurma davaların, uydurma hâkimlerinin yargılarına kandın. Oysa komplonun kralı, bana kurulmuştu...
Sımsıkı Sarıldığım
Ekmek kırıntılarını taşıyordu karıncalar Ve kırık döküktü sevdalar Aşklar da yarım yamalaktı işte Sokağın hüznüne mi dalmalıydı? Yoksa, yine aynı evlerin karanlığında mı son bulmalıydı gece? Oysa ağzımızda heceleyemediğimiz sözcükler barınmaktaydı, Dokunamadığımız ellere inat hem de! Sevda güzel bir kadın...
Belaların boyunduruğu altında..
İnsan kendi ittiği bir insanı düştü diye sorguluyorsa, büyük bir yanılgı vardır ortada. Ben tüm yalınlığımla kalbimi açtım ve sonuçta sevgisiz bırakıldım. Ama benim bundan sonra yaşadığım hiçbir şeyi sorgulanmaz kıldı bu durum. Yani artık bir kuştan daha da özgürdüm....
Biz dağ adamları; çok yorulduk!
Ruhundan orospu çıkan bir güruhtuk Şapkadan tavşan çıkaran zihniyete inat Deştiğimiz her toprak parçasından kemik parçaları çıkıyordu Çaresiz eşlik ediyordu rakımıza sigara hazretleri Bir gün daha nihayete ererken, Kaç kadının canına mal oluyordu erkekleri? Ve...
Konuşan ben değildim ve dublörüm henüz daha bir çocuktu…
Öyle kederli bir tutarlılıkla izlerken denizi; ki ben tutarlı bakarım genellikle, tutarsızlığım bizzat kendi küçük hikayemdedir. Denize ve gökyüzüne baktığımda gördüklerim; bulutların ve sert dalgaların dışında, insanlığın bu değerli şeyleri nasıl olup da paylaşamadığını sorgulamama neden olur. Hiç bir sorgunun...
Mahkumiyet..
Kendimi bile göremiyorum çoğu kez aynada.. Aynalar da tanımıyor zaten.. Acayip bir adam oldum çıktım.. Ne bu keder bitecek, Ne de koşulsuz şartsız yaşayabileceğim. Ay ışığı dolduracak gecemizi, Bunu biliyorum.. Gün ışığı gözlerimizi kamaştıracak, Hüzünleniyorum.. Ve bir sahil kasabasında öğle...
Öncesi..
Çok yazık.. Kıştan çalınma bir poyraz esti üzerimize ve toz kalktı. Nefes almak güç.. Bir annenin çocuğunu yıkaması kadar hoş ve sabunu kafasına vurması kadar nahoş.. Ağır kahvelerin hükmünde verildi cezam; böbreğim kesildi, ciğeri beş para etmeyen bir doktorun yanlış...
Sevgi Dozajı
Sevgi Dozajı Sıyrılmak isteyip de sıyrılamadığım düşüncelerimin bedenimi esir alması ne kadar sürecek bilmiyorum. Bir balığın -büyükçe bir balık- karmaşık kılçıklarını ayıklarkenki komik halim geliyor aklıma. Lüks lokantalarda, kibarlık budalası ahmakların nasıl da becerikli olduğuna şaşırmamalı.. Kısır bir döngüde, her...
Bilinsin isterim ki; ben Turgut Uyar’ın kederli bakışıyım!
Süslü masalar, sandalyeler.. Çimlerin üzerine kurulu bir düzen.. Bir kısmı betonla kaplı.. Şık, cüretkar ve parlak elbiseler giyinmiş kadınlar.. Gömleğimin bağrı açık.. Lacivert pantolonum üzerime tam oturmuş.. Parmağımda hep taktığım yüzük ve bileğimde saatim.. Mutluluğu ölümsüzleştirecek fotoğraf makinem de...