Menu

Gece Sayıklamaları – 3

Henüz çocukken, yani bir şekilde dünyayı ve dünyanın işleyişini kavramaya çalışırken bile günümüzde yaşadığım karmaşayı yaşadığımı hatırlamıyorum. Geldiğimiz nokta, içinden çıkılması güç ve bir şekilde çıkmayı başarsak bile ağır yaralar alacağımız bir duruma dönüştü. Yani adeta bir savaş var, bu savaşa girmemiz kaçınılmaz ve sonuç çok yönlü acılar içermekte. Zafer ise kimsenin pek de hoşuna gitmeyecek…

Çoktandır en ufak bir cümle dahi kuramıyorum. Bunu hem yazı yazma hem de konuşma eyleminde yapamıyorum. Konuşmalarım belli kalıplarda ve bir önceki günün tekrarı niteliğinde oluyor. Pek kitap da okuyamıyorum. Ancak bu durum, cümlelerimin tükenmesinden dolayı değil. Sadece yeni bir cümle kurmanın şuan gereksiz olduğunu düşünmemden kaynaklı bir hareketsizlik hali…

Kişisel çıkmazlar pek tabii kabul edilebilir bir durumdur. Ancak toplumsal çıkmazlar dönüm noktalarında olur. Yani o noktadan sonra ya daha kötü ya da daha iyi bir yöne doğru hareket edilir. Ancak şöyle uzaktan bakınca, iyi yöne doğru bir gidiş görebilmek için çabanın haricinde hayalperest olmak, hatta uç bir seviyede hayalperest olmak gerekir… Ne yazık ki böyle uç bir noktam yok. Bu yüzden öngörülemeyen bir noktada olduğumuzu söyleyebilirim…

Fakat bu noktalara ve yönelimimize dair en ufak bir yazma isteğim de yok… Çünkü insanlık varoluşundan beri felaketinin peşindedir. Bu açlık, bu peşinde olma hali ve bunların getireceği sorunlar; orta seviye bir zekâya sahip ve soru sorma yetisini de bu zekâyla harmanlayabilmiş herkes tarafından çok açık şekilde görülebilir.  Bunu görebilmek için müneccim olmak, ileri zekâlı olmak ya da başka herhangi bir meziyete sahip olmak gerekmez. Ama görmezden gelme ahmaklığına kapılıp yaşamını idame ettirmek daha kolay gelir insanlara… Kolaya kaçan her canlı, bir şekilde yok olmaya mahkûmdur…

“Üç günlük dünyanın, kahrını ben mi çekeceğim, satarım anasını!” tarzı bir yaklaşıma sahip olup, aynı zamanda bu dünyaya çocuklar getirme bencilliğine ise hiç değinmek istemiyorum… Mutsuz yaşamlar sürüp yoksunluklarınızı üreme eylemiyle gidereceğiniz yanılgısıyla taçlandırıyorsunuz yaşamlarınızı… Ne yazık ki o bencillik tüm dünyayı çekilmez bir gezegene dönüştürdü… Farklı tonlarda yaşıyoruz. Bir ülke daha çok çekilmezken, öteki biraz daha az çekilmez bir yapıda… Yani farklı tonlarda oyunlar oynuyoruz… Ama bu oyunlar hiç de sevimli değil…

Bazılarının aklında başka gezegenlere taşınma hayalleri dönüp dolaşıyor. Bu akıllar, genellikle dünyanın her yerinde türlü entrikalar çeviren bulaşık bir devlette yaşıyor. Sanırım kovboyların bu dünya ile oynamaktan canları sıkıldı… Tüm içtenliğimle diliyorum; umarım yaptığınız uzay araştırmalarınızın sonunda, bu dünyadan başka bir yerde yaşama şansımızın olmadığını keşfedersiniz ve bozuk greyfurta döndürdüğünüz bu kokuşmuş dünyada pişmanlık içinde ölürsünüz!

Sizin için kuracak bir cümlem yok… Siz kimsiniz? Bu satırları hiç okumayacak olanlarsınız… Hayatta, cinsel arzularınız dışında başka hiçbir şeye merak duymayanlarsınız… Bir kere olsun, yanlışa yanlıştır deme cesaretine sahip olmayanlarsınız… Bu hayatta çocuklarıyla iki sohbet edemeyen, ettiğinde ise söyleyeceği en büyük cümle, “Sürüden ayrılanı kurt kapar” olanlarsınız… Sürüden ayrılanın hakkını savunmayıp kurt kaptığında ise içten içe sevinenlersiniz… Sürünün doğrularıyla, sürünün kurallarıyla ve kafatasınızın içindeki organı yok sayarak yaşam sürenlersiniz…

Sizi düşünmüyorum artık. Sizi değiştirmek istemiyorum. Farklı bir yol olduğunu göstermek niyetinde değilim artık… Yok sayıyorum varlığınızı… Sürünüze uzaktan bakıyorum. Bir başıma… Siz farkında bile değilsiniz ama sizi kapacak olan o kurtların gücü çoktan tükendi… Baş edemezler hiçbirimizle… Ama sizin kurallarınız var ve sınırlarınız çoktan çizilmiş… Sizin için yapacak hiçbir şey yok…

Çok da önemli değil… İnsan önemsenmemesi gereken bir varlıktır…

Beğen