Menu

Gece Sayıklamaları – 4

“Biz eskiden” ile başlayan cümleler kurmaya başladığında, aslında yeninin gerçeğine dâhil olduğunu kabullenmiş oluyorsun. Bir şekilde eski olarak adlandırdığın ne varsa, artık yaşanıp bittiği ve yeni gerçeklerin eskisinden farklı şekilde varlığını sürdürdüğü bir yaşam ortaya çıkmış oluyor. Yani bir şekilde bu günü eleştirmek için eskinin doğrularını ortaya koymak pek de bir işe yaramıyor. Çünkü yaşamın akışı anın gerçekleriyle, oluşlarıyla ve eylemleriyle açıklanabiliyor.

Geçmişin yaşanmışlıkları bir deneyim olarak görülebilir. Ama asla anın öngörüsünü sağlamaz… Yani tarihin tekerrür ettiği fikri tam anlamıyla bir fiyaskodan ibarettir. Tekerrür eden yaşamdır. Yaşam ve onun olmazsa olmaz deneyimleri… Evet, insan deneyimleriyle bir ihtimal önceki hatalarını yeniden yapmaktan kaçınabilir. Ama toplumun topyekûn bir deneyim kazanması gibi bir ihtimal olamaz. Çünkü bireysel olarak çok daha az bir alanda, daha küçük bir yapı halinde bir hayatı idame etmekteyiz. Fakat toplum, başlı başına bir sorundur… Toplumun tüm kesimine aynı eğitimin, aynı yaşam standartlarının, aynı hoşgörünün sağlanması ne kadar güçse; deneyimlerin de idrak ettirilmesi o denli güçtür. İşte bu yüzden ne yapılırsa yapılsın, bugünün sorunları ve hataları çok uzun yıllar sonra da devam edecektir. Ama bu durumu insanlık tarihinin tekerrürü olarak algılamak son derece yanlıştır…

Bir kara parçasını hayal edelim. Bu bir anda ortaya çıkmış bakir bir kara parçası olsun. Buraya ayak basan ilk insan için neredeyse sınırsız bir kaynağa sahiptir bu kara parçası. Aynı zamanda doğal sorunlar dışında çok daha az sorun barındırır. Çünkü başka insanlar yoktur. Mülkiyet ve sınır yoktur. Yani bir taşı, başka bir yere taşıdığınızda hiçbir sorun yaratmayacaktır. Peki, bu kara parçasını ilerleyen süreçte aldığı göçler ve üreyen insanlarla düşünelim. O zaman ne olur? Herkes yaşadığı alanı belirler ve başkalarının yaptığı değişiklikler yüzünden sorunlar yaşanmaya başlar. Gitgide o kara parçasının doğal kaynakları tükenir, bir takım kurallar ve bir şekilde sınıflar oluşur. Nihayetinde yaşadığımız dünyanın bütün sorunları, haksızlıkları ve eşitsizleri o kara parçasının da gerçeği haline gelir. Sonra bir takım insanlar daha iyi olacağını düşündükleri sistemlerin, siyasi bakış açılarının ve eylemlerin peşine düşer. Ama bir şekilde o kara parçasında oluşmuş güç merkezleriyle baş edemezler. Çünkü bunun başka bir yolu yoktur. İnsanın adaleti, bireysel kazanımlar edindiği an başkalaşır. Daha fazlasına sahip olmalıdır. Daha fazla sahip olmak istemezse, güç merkezinden uzaklaşarak başka bir sınıfta yaşamaya mecbur bırakılır.

Dünyada pek çok sorun yaşanmakta. Artan nüfus, hızla tükenen kaynaklar, güç savaşları ve daha pek çok şeyin üstesinden gelmeye çalışan ama artık üstesinden gelemeyen bu dünyanın ve içerisinde yaşayan insanların; milyonlarca tarih kitabında yazılı olan rezilliklerinin ardından iyi bir sonuç çıkarmaları pek bir güçtür. Hatta güçtür demek bile iyimser olur. Bence imkânsızdır. Bu yüzden, pek çoğunuz kişisel kara parçalarınızı fethetme çabasındasınız. Ancak koskoca bir kara parçası yerle yeksan olurken fethedeceğiniz kişisel alanlarınızın ayakta kalacağını da umarım düşünmüyorsunuzdur.

Tüm bunlar için kendinizi suçlu da hissetmenizi istemem. Çünkü sizlerin en ufak bir suçu yok. Aslında insan insanın fazlalığıdır… Başlı başına bencillikten doğmuştur insan… Bu yüzden her türlü denklemin sonunda yaşanacak şey ne yazık ki aynıdır. Tüm insanlığın bir araya gelerek, oluşturduğumuz bu çıkmaz sonu değiştirmek için ortak bir akıl ortaya koyması gibi bir durum gerçek dışıdır…

Belki de yaşamı idrak edemeyen tek canlı insandır. Çünkü idrak edebilse her şeyin ne kadar basit olduğunu görmemek imkânsızdır. Birilerinin on tane eve sahip olduğu, birilerinin ise sokaklarda donduğu bir dünya; er ya da geç tükenmek zorundadır! Hiçbir savaşın çözüm olmadığını, doğal yaşamdan uzaklaşmanın insanın biyolojisine iyi gelmediğini, çoğalmanın tükenmek olduğunu idrak edebilmek için ne yapmak gerekir? Bilemedim…

İnsan, tereddüttür.

Beğen