Menu

Gece Sayıklamaları – 1

Birbirinin kuyusunu kazmaya çalışan insanlar, gün gelecek topyekûn o kuyularda tükenmek durumunda kalacaktır. Aklı, türlü fesatlığa çalışan ve o fesatlığı bir nevi akıllılık olarak gören zavallılar, gerçek akıl karşısında hayrete düşmeye mahkûmdurlar. Çünkü gerçek akıl, zekâ ile birlikte bir bütünün oluşturduğu sonuçtur. Bu sonuç mantıkla birleştiğinde ise çözüm olur. Fesatlık sadece sorun yaratır. Zekâ ise çözümün anahtarıdır.

Peki bunca sorun halihazırda bizi bir noktaya hapsetmişse, zekanın yokluğu ya da azlığı için bir yargıda bulunabilir miyiz? Tabii ki de hayır! Belli kalıplarda, belli yargılarla verilmiş kararların doğruluğu sorgulanmalıdır. Birçok yanılgının sebebi, sorgulanmamış olmasıdır. Yani bir şeyi olduğu gibi kabullenip yanlışa düşmek çok da şaşırtıcı bir sonuç değildir.

Başkalarının yargılarını, kendi bilincinde yorumlamadan -olduğu gibi- üstlenmek, çıkmaz sokaklarla dolu bir şehrin labirentlerinde kaybolmakla eşdeğerdir. İnsan bir şekilde yorumlama yetisini harekete geçirmeyi başarmışsa insan sayılabilir. Ötesinde; başkalarının deneyimlerinin yalancısı konumunda bir varlıktır ve o vakit varlığının pek de önemi kalmaz. Derine inmedikçe özü kavrayamaz. Kavramların içinde bir şey olur. Önemsizdir ama keşfettiği sahipsiz cümlelerle önemli bir konumda görür kendisini… Oysa bir cümle kurmak, başlı başına bir mücadeledir. Bu yüzden bir bebeğin kurduğu ilk cümlenin değeri çok önemlidir. O ilk cümle muhtemelen çevresindeki ebeveynlerin çokça telaffuz ettikleri bir cümledir. Bebek de hiç sorgulamadan o cümlenin kolaylığına sığınır. Bebeğin fizyolojik özelliklerinden dolayı yapmak zorunda olduğu bu tekrarı, bir bireyin yapması; yani başkalarının cümlelerini tekrar ederek varlığının hissedilmesini sağlaması kadar gülünç başka bir şey daha yoktur.

Peki her insanın, gerçekten böyle derinlemesine bir arayışın içinde olması gerekli midir? Bu soruyu tüm gücümle evet diye yanıtlarım. Bir duvar ustasının yaptığı duvarları sorgulamamasını kabullenemem. Duvarlara ihtiyaç duyan bir yaşamın acizliği üzerine düşünmemiş bir duvar ustası, sadece bir araç olmaktan öteye gidemez. Yani o duvarı yaptığı anda, başka bir duvara ihtiyaç duyana kadar varlığından bihaber yaşamlarımızı sürdürebiliriz. Yokluğunu hissetmemiz için bir duvara ihtiyaç duymamız gerekir.

Bu arada başka düşüncelerin, cümlelerin, öngörülerin önemsiz olduğunu düşündüğüm sanılmasın. Aksine olabildiğince çeşitli kaynaklardan beslenmeli, –den öncesine ne kadar gidilebiliyorsa gidilmelidir. Buna insanın ömrü yetmeyecektir. Ancak fiziksel açıdan var olduğumuz süre boyunca –den öncesinin araştırmalarının içinde yer alıp özgün üretimlerimizi yapmaya koyulmalıyız. Böylelikle –den sonrasına bırakacağımız bir varlığımız oluşur. Başka kuşakların ve çağların birikimleri bu şekilde çeşitlenir ve sınırsız bir –den öncesi yaratabiliriz. Sonunda ne olacağını bilmeden, ama yarattığımızın önemli bir şey olduğu konusunda hemfikir olarak yapmalıyız bu eylemi… Çünkü insanın fiziksel varlığının ebediyen yaşamasının tek şansı budur. İnsan var olabilmelidir…

Önemli olduğunu düşündüğü yaşamının sadece tek bir cümle kurabilmekten ötede bir önemi yoktur. Olmamalıdır da zaten… Bir ceylanla bir insan arasındaki tek fark nedir? İnsan, geriye kendisine ait bir cümle bırakabilir. Ceylan ise geride sadece toprağa karışmakta olan iskeletini bırakabilir. Ceylanın mirası bu kadardır. İnsanın ise bırakacağı bir cümle, çok sonraları devasa derinlikte başka cümlelerin, başka fikir ve öngörülerin kapısını aralayacaktır. Elbette bu yeti, insanın daha kıymetli olduğu anlamına gelmez. İnsan her şeye rağmen en büyük hatadır bu dünyada…

Beğen