Fotoğraf Hesabı Bir fotoğraf karesinin anlattığı çok şey vardır hayata dair. Geçmişin tüm yükünü sırtlar fotoğraflar. Unuttuğumuzu sandığımız her an, eski kayıtlarda gizlenir. Açıp baktığımızda ise, acının bir tonuyla gülümseriz. Büyük kahkahalar atılmaz fotoğrafların arkasından… Sessizce gülümsenir. Çünkü kaybedilen her...
Güzelleme – Çuvaldız
Bu süreçte kırdıklarım olmuş olabilir. Kırıldıklarım da oldu elbet. Kırdıklarımdan özür dilerim, kırıldıklarıma da hakkım helaldir. Bu yazıda bir güzelleme, bir düş koydum ortaya… Güzellemenin kendimce başka bir anlamı olduğuna inandım. “İyi olabileceğine inandığım”ı yansıtan bir kelime olarak da sizlere...
Yitirilen
Yitirilen Kafamı kuma gömüp bedenimi açıkta bıraktığım bir gün, baldırımda hissettiğim acı tüm vücuduma yayıldı. En son ne zaman kanadım, hatırlamıyorum. Ama kanadımı kopardıkları günü hatırlıyorum. Gökyüzünün en ulaşılmaz dediğim noktasından aşağı doğru süzülürken, kanadım olmadan yaşayamayacağımı zannediyordum. Fakat yaşadım…...
Yıldızsız Bir Gök
Yıldızsız Bir Gök Baktım olmuyor, uyumayı seçtim. Ama uyku da huzur işi. Uyuyamadım. Yatağın içinde küçüldükçe, gece ilerledi. Sabaha everildi. Sabah uykusunu alamamış her insan gibi, tatsız bir günle kucaklaştım. Önümden geçip giden dolmuşa bakarken, okulu asmakta olan gençlerin bir...
Af Dilesem…
Herkesin en iyi yaptığı şeyi, nedense ben yapamıyorum. Herkes suçu başkalarında arıyor. Bense tek suçlunun kendim olduğunu ilan ediyorum. Biliyorum, çevremdekilerin de gözleri benim üzerimde… Ama tüm suçu üstlenmişken, bir yandan da izliyorum sizi. Gizli gizli güzel günler diliyorum. Sessiz...
Yediğimiz Küfürler
Yediğimiz Küfürler Sonunu getiremediğim hikâyelerin sorumluluğunu, baştaki cümlelere yükledim. Ansızın beliren eşsiz bir doğa olayı gibi bir fısıltıydı her bir cümle… Bazen bu fısıltıya kulak kabartsam da çoğunlukla gelip geçen bir misafire dönüşüyor. Arkasından bile bakamıyorum. Unuttuğum onlarca detayı gerçekten...
Planlanmış Aksilikler
Planlanmış Aksilikler Sefalet ve rehavet içindeki toplumlar, ayrılık tohumları ve savaşlar… Bana kalırsa, medeniyet toplu ölümlerden kurtulmuş kazazedeler toplamından ibaret. Tarihin kansız tek bir sayfası yok. Yırtılmış sayfaları saklayanlar da katiller cemiyetine üye! Ansızın çıkıp gelen bir kaçma isteği var...
Yarınlar benim…
Ellerimi koyacak yer bulamıyorum. Cebime soksam anlamsız, masanın üzerine koysam fazla kalabalık oluyorum gibi geliyor. Bir sigara yaksam, ama henüz yeni söndürdüm onu da. Ellerimi kesip atsam, cinnet geçiren adamın eylemi olarak geçecek haber bültenlerinde… Ellerim, bu kalabalığın içinde bedenime...
Duvar…
Duvarın pürüzüne aldırış etmeden, çerçeveyi gözüme hoş gelecek bir şekilde astım. Çerçevenin içindeki fotoğraf; hiç tanımadığım ve özgürlüğünü henüz yitirmemiş bir çocuğun fotoğrafıydı. Koşmak, nedense özgürlüğü çağrıştırıyor zihnimde. Koşarken, sanki kimse engel olamayacak… Ama artık çocuklar dışında kimse koşmuyor! Kimsenin...
Evlerin kederli kaderi…
Evlerin kederli kaderi… Evleri insanlar yapar. Evlerin kaderlerini de yine insanlar belirler. Mesela, ben bu yaşıma kadar onlarca ev değiştirdim. Onlarca evin duvarlarında, pencere kenarlarında, balkon demirlerinde, mutfak dolaplarında bıraktım parmak izlerimi. Ne kadar temizlerse temizlesinler, duvarlarını onlarca kat boyasınlar;...
Düşmeyeceksin, düşleyeceksin…
Düşmeyeceksin… Düşmeyeceksin… Düşmeyeceksin… Dedim kendime… Düşmeyeceksin… Deniz dalgalarını vuruyordu sahile… Düşmeyeceksin… Ve sen türlü kararlılıklarla, dikine dikine yürüyorken şu hayatta ve sevdiklerin olanca inancıyla ve belki de derin kaygılarla ardında duruyorsa ve sen bilginle ve de görgünle ve hatta ilk...
Dağılmış nar taneleri… (Okumanız ve okutmanız dileğiyle…)
Yine; uzunca bir süre ekrana bakıp, tek bir kelime bile yazamadığım bir durumun içinde bulunuyoruz. Korkarım bu bitmeyecek. Ama bitmeli… Geriye dönük bakarsanız eğer, buna benzer bolca yazıya rastlayacaksınız. Bakmayın… İçiniz sıkılır. Çünkü farklı adresler ve farklı isimlerin bir tekrarını...
Mahallenin tabutları
Bana fısılda. Bana, beni hatırlat. Yoksa unuturum. Bir yıldız kayışında, bir yağmur damlasında ve belki de bir çocuk koşturuşunda… Bir yerlerde; evet hiç görmediğimiz, ayaklarımızın toprağına hiç basmadığı bir yerlerde yaşanıyor hayat. Ama çevremizde bir koku, bir korku var… Çevremiz...
Bana da bir duvar ayır…
Yine yalnızlık çığındayız sayın dinleyiciler. Önüne kattığını deviriyor! Belki hava da buna müsait. Ama benim ömrüm göçebe, göçmen bir yığınım gezegende. Ondandır yurt edindiğim her memlekette, savaşlar kuşanmış insanlar. Belki kelimeler kurşungeçirmez, ama kelimeler de kanar bir şekilde. Kan kırmızısı...
Benim dengemi bozmayın!
*Sizin alınız al inandım Sizin morunuz mor inandım Tanrınız büyük amenna Şiiriniz adamakıllı şiir Dumanı da caba Bütün ağaçlarla uyuşmuşum Kalabalık ha olmuş ha olmamış Sokaklarda yitirmiş cebimde bulmuşum Ama sokaklar şöyleymiş Ağaçlar böyleymiş Ama sizin adınız ne Benim...
Karanlık Odalarında Ölümü Bekleyenler Gizli Örgütü
Olmasını istediklerimiz, olmayacak düşler olsa da; istemek en güzel şey bu dünyada! Olmasını istediğimiz şeylerin, olmayacağının farkına vardığımız anda ise derin bir hüzün kaplıyor içimizi. Bu eşyanın tabiatından geliyor. Hayatın garip oyunlarından… Güzel bir hayat kurmak, güzel bir hikâye yazmaya...
Maddeler…
-Siyaset üstü olmak. Bu zamana kadar, gerek yetişme şartlarım ve yaşadığım coğrafyalar (Ankara, Mardin, İzmir, Ordu/Ünye, Bartın/Amasra, Mersin), gerekse okuduğum kitaplar ve yaptığım araştırmalar neticesinde belli bir siyasi birikim ve söz söyleyecek yetiye eriştiğimi söyleyebilirim. Şimdilerde; gençlik dönemimde ateşli savunuculuğunu...
Hadi şimdi gömün mezarınıza, ruhumu asacağım!
“Boynum bükük Gözlerim yaşlı Yüreğim yangın yeri Ellerim kırık…” Oysa ben; her günahı günahım, her suçu suçum, her acıyı acım bildim. İnsan Hasan ŞAŞ’ın haksız yere gördüğü kırmızı karta oturup ağlar mı? Ben ağladım… Ben içten içe başkaları için...
Lutfiye Cafe’ye ve Şanver 1933’e ESEN’likler dilerim!
Bizler yanlışa karşı sustukça, bizler güçlünün karşısında başımızı eğdikçe; bu dünyaya dair olan kötülüklerin üstesinden gelme şansımız gitgide azalıyor. Aslında ne güzel yaşarız şu dünyayı… O kadar bol ki her şey! Aç da yatmayız, üşümeyiz de, evsiz de kalmayız. Ama...
Hayat Bayram Olsa…
Hani bir şarkı var ya: Şu dünyadaki en mutlu kişi Mutluluk verendir Şu dünyadaki sevilen kişi Sevmeyi bilendir Şu dünyadaki en bilge kişi Kendini bilendir Şu dünyadaki en soylu kişi İnsafa gelendir Bütün dünya buna inansa Bir inansa hayat bayram...