Menu

Yola Devam

Yola Devam…

Yeni bir yaşa girmenin kutlanır yanı var mı bilmiyorum. Bu soruyu yeni bir yaşa girdiğim için sorguladığım düşünülmesin. Çocuk yaşlardan beri bu soru aklımdadır. Sanırım doğum günü kutlamak, insanın değerli hissetmesi için ortaya çıkan şeylerden biri. Değerli hissetmek istiyoruz çünkü elimizden başka bir şey gelmiyor. Gelse de yapmak için dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için çabalayanlar dışında kaçımızın gerçek anlamda bir çabası olur?

Çorbanın Tuzu” benim için bir kırılma noktası oldu diyebiliriz. Artık belli başlı şeyleri yerine oturtmam gerektiğinin farkındayım. Gündelik kırılmaları bir tarafa bırakıp yaşam deneyimlerimi ve bu deneyimlerin yolculuğuma etkisini seyrediyorum. Yerinde saydığım her anın uzağındayım. Aklımdakileri ete kemiğe büründürme zamanı geldi de geçiyor. Ama inanın hiçbir şey için geç sayılmaz. Bu hepimizi için geçerli…

Hayat ne kadar kötü de olsa, yaşamaktan vazgeçilemiyor. Çünkü yapacak başka bir şeyimiz de yok. Bir şekilde uyum sağlıyoruz. Bir şekilde katlanır kılıyoruz yaşadıklarımızı. Umut önemli bir besin. Umuttan beslenmek zorundayız. Geleceğin tasvirini bu umut algımızla kurguluyoruz. Kurgu genellikle gerçekleşmiyor ama ne kadar yaklaşabilirsek o kadar iyi deyip günü kurtarıyoruz.

Bu günlerde sokağa çıkma yasaklarıyla baş başayız ve bu insanları çıldırtıyor. Evde vakit geçirmenin tedirginliği içinde herkes… Benim içinse bu mükemmel bir şey. Kabuğundan çıkmış bir kaplumbağa gibi herkesten uzakta çırılçıplak bir özgürlük içindeyim. Evet, böyle hissediyorum. Bence o güzel evlerin içinde yapacak bir şey bulamıyorsanız bu sizin sorununuz… Bu sorunla yüzleşin derim… Kalabalık ortamların cesur fedailiğini üstlenmek çok da zor değil. Ama yalnız bir cesareti deneyimlemekten uzak olmak, bu fikrin tedirginlik yaratması çok fena… Evinizi keşfedin, kendinizi keşfedin ve hatta yüzleşin… Çok klasik olacak; insan herkesi kandırabilir, kandırdığını sanabilir ama kendisini kandıramaz. Bence yüzleşmeniz, yüzleşmemiz gereken şeyler var…

Evet, geriye baktığımda koca bir hayat görüyorum. Oradan oraya savrulan yaşamım bir sürü farklı deneyimi, farklı algıyı kattı benliğime. Göçebeliğim hâlâ sürmekte. Bundan mutsuz değilim. Keşkelerim elbet var. Kimin yok ki? Ama hiçbiri hayatım için o kadar da mühim değil. Belki biraz parasal konulara dikkat edebilirdim. Fakat sınırları bu kadar keskin çizilmiş bir dünyada ne kadar dikkat etsem de olmazdı zaten. Çünkü ben yaşamak istediğim şeyleri yaşamaya çalıştım. Kendimi bu noktada hiç kısmadım. Kıssaydım evim, arabam bilmem neyim olabilirdi tabi… Peki ben? Ben ne olurdum? Nasıl biri olurdum? Korsan Edebiyat olur muydu? Bugün evde sıkılanlar safında mı olurdum? Evim var, ama içinde durmaktan sıkılıyorum. Arabam var ama kapının önünde yatıyor… Çok iyi ya… Neyse…

Kendime kızdığım tek nokta, roman konusu sanırım. Bu zamana kadar çoktan bitirebilmeliydim. Ama sanırım onun da bir zamanı var. Beklemesi gerekiyor. Beni, dünyayı, insanları… Bir şekilde zamanı geldiğinde gün yüzüne çıkmalı. Nasıl ki bir bebek 9 ay bekliyor, roman da öyledir belki… Zamanı gelecek… Ama hissediyorum, çok uzak bir tarih değil… Bitecek ve ben yeni hikâyeler anlatmaya başlayacağım…

Yaşadığımız çok şey var. Her birini sırtlayıp her şeye yetişmemiz güç. Bir robot, bir makine değiliz. Sadece insanız… Basit bir şey aslında bu… Abarttığımız varlığımız silinip gittiğinde hiçbir şeyin önemi kalmayacak… Geride ne kalır? Niye geride kalacak şeyleri dert ediniriz bilmiyorum.

Yeni bir yaşa giriyorum, yeni bir yaş alıyorum ve insanlar evlerinde gelecek güzel günlerin hayalini kuruyorlar. Kısıtlamasız, özgürce dolaşabilecekleri günlerin ne zaman geleceğini bilmeden yaşamlarını sürdürüyorlar. Üretilen aşılar ekonomik çıkarlarla dağıtılıyor dört bir yana. Kimse sesini çıkaramıyor. Zengin yine yolunu buluyor yani… Dünyadaki yaşamı olumsuz etkileyen bu hastalık, yine insan çıkarlarına alet oluyor…

Yakın bir tarihte, evin balkonunda oturup gece sessizliği içinde uzaktaki evlerin ışıklarını seyrettim. Her şey o kadar basit ki… Her şey o kadar sıradan ve sıra dışı…  Mucizeler ve felaketler; acı ve tatlı… Yeni bir dil bulmak istiyorum. Basit ve çıkarsız… Yapmak istediklerim, yaşımla alakasız. Yapmak istediklerim öğrendiklerimizle bağdaşmıyor. Varmak istediğim bir yer var. Biliyorum yolum hiç bitmeyecek ve ben bir ömür oraya varmak isteyeceğim. Umursamıyorum bu imkânsızlığı… Bu çağı, bu hayatı hiç umursamıyorum… Yola devam…

Yola Devam…

Beğen  
Önceki Yazı
Sonraki Yazı